Bilişim Sistemi Engelleme, Bozma, Verileri Yok Etme Veya Değiştirme Suçlarının Benzer Suçlarla İlişkisi

1. Dolandırıcılık Suçu İle İlişkisi

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 157. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçu, hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına yarar sağlama olarak tanımlanmıştır.

Türk Ceza Kanunu’nun 158/1-f. maddesinde, bu suçun bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi, cezanın arttırılması gereken nitelikli hal olarak yer almıştır. Bu maddede suçun iki ayrı nitelikli hali düzenlenmiştir. Bunlardan birisi suçun bilişim sistemleri kullanılarak işlenmesi, diğeri ise banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanması suretiyle işlenmesidir1. Hileli davranışla mağdurun gerçek hakkında yanlış bir düşünce ve inanca sahip olması sağlanmakla2 bir zarar meydana gelmelidir.

Bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunda, verileri otomatik işleme tabi tutma olanağı veren sistemler araç olarak kullanılıp gerçek kişiler aldatılarak çıkar sağlanmaktadır3.

Uygulamada Türk Ceza Kanunu’nun 158/1-f. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçu ile 244/4. maddesinde düzenlenen ve bir tali norm niteliğinde olan bilişim sistemlerine karşı işlenip -başkaca bir suç oluşturmaması halinde- kendisi veya başkası yararına haksız çıkar sağlanması fiilinin cezalandırılmasını amaçlayan suçun sıklıkla karıştırıldığı görülmektedir. Bu noktada önemli olan husus, failin hareketinin yöneldiği kişidir. Nitekim buna ilişkin bir Yüksek Mahkeme kararında, “Dolandırıcılık suçunun maddi unsurunu oluşturan hareketlerin gerçek bir kişiye yöneltilmiş olması, onun hile ile kandırılarak haksız menfaat elde edilmesi gerekmekte olup, gerçek bir kişiyle karşı karşıya gelmeden, yüz yüze veya telefon, bilgisayar gibi bir başka vasıta kullanılarak görüşmeden, konuşmadan, hileli davranışlarla gerçek kişiler dolandırılmadan sadece bilişim sistemi kullanılarak doğrudan doğruya çıkar sağlanması halinde bilişim sistemine girerek haksız çıkar sağlama suçu oluşacaktır” şeklinde hüküm kurulmuştur.

Aynı şekilde buna benzer Yüksek Mahkeme kararlarında bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılarak gerçek kişiye yönelik iletişimi gerektiren dolandırıcılık suçunun işlenmesine ilişkin muhtelif detaylı emsal kararlar göze çarpmaktadır: “Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için failin bir kimseyi kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun Dr. Cengiz APAYDIN Cumhuriyet Savcısı İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı HUKUK Bilişim Sistemi Engelleme, Bozma, Verileri Yok Etme Veya Değiştirme Suçlarının Benzer Suçlarla İlişkisi veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile, nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı somut olayın özelliklerine göre değerlendirilmeli, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılan hilenin şekli, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır. Somut olayda; sanığın www.sahibinden. com adlı internet sitesi aracılığıyla araç satışı için ilan verdiği, katılanın, bu ilanı görerek sanığı ilanda gösterilen cep telefonundan aradığı, sanığın 11.08.2008 ve 12.08.2008 tarihlerinde olmak üzere eşi hastanede olmasından dolayı acilen paraya ihtiyacı olması, hastaneden çıktıktan sonra kendisinin yanına gelmesi için parasının kalmaması gibi bahanelerle üç defa ayrı ayrı kapora dışı bedel olarak toplam 2.500.00 TL parayı katılandan istediği, katılanın, parayı, sanığın PTT hesabına gönderdiği eylemde, bilişim sisteminin aracı kılınması suretiyle dolandırıcılık suçunun oluştuğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir.”4

Görüldüğü üzere Yargıtay, TCK’nın 244/4. maddesi ve TCK’nın 158/1-f. maddesi arasındaki farkı ortaya koyarken, gerçekleştirilen eylemin kime veya neye karşı gerçekleştirildiği kriteri üzerinden hareket etmektedir. Buna göre bilişim sistemi kullanılarak hile ile bir kişiden haksız menfaat sağlanmış ise eylem TCK’nın 158/1-f. maddesinde belirtilen nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturacaktır5. Yargıtay’ın aynı doğrultudaki bir diğer kararında şöyle denilmektedir: “Bilişim sisteminin aldatılmasından söz edilemeyeceği için, ancak bu sistemin araç olarak kullanılarak bir insanın aldatılması, yani dolandırılması halinde bu bendin uygulanması mümkündür. Aksi halde, yani sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak çıkar sağlanmışsa bilişim suçu veya bilişim sistemi kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunun oluşması söz konusu olacaktır. 

Bilişim sisteminden maksat, verileri toplayıp yerleştirdikten sonra bunları otomatik işlemlere tâbi tutma olanağı veren manyetik sistemlerdir. Günümüzde bilişim sistemleri ile sesli-görüntülü haberleşme, elektronik imzanın kabulü, yeni ticari ilişkiler, internet bankacılığı hizmeti ile para transferleri ve bunlar gibi pek çok yenilik toplumsal hayata girmiş, bilişim gerek iş gerekse günlük hayatta vazgeçilemeyecek kadar önemli bir noktaya ulaşmış, bilişim teknolojileri daha hızlı ve ucuz bir nitelik arz etmesi nedeniyle, klasik yöntemlere nazaran daha fazla tercih edilir duruma gelmiştir. Bu sistemlerin güvenle kullanılması, aynı anda hızlı ve kolayca birçok kişi tarafından ulaşılması ve diğer taraftaki failin kontrol imkânını azaltması nedeniyle nitelikli hal sayılmıştır. İnternet üzerinden verdiği satılık otomobil ilanında kendisini Muzaffer ismi ile ve subay olarak gösteren sanığa ilandaki iletişim bilgilerinden ulaşan katılanın, sanık ile otomobilin kendisine satışı hususunda anlaşması, sanığın talebi üzerine suç tarihinde ilki 990,00 TL birkaç saat sonra ise 2.000,00 TL olmak üzere 2.990,00 TL parayı kaparo bedeli olarak sanığın bildirdiği PTT hesabına yatırmasının ardından katılanın bir daha sanığa ulaşamaması şeklindeki eylem, 5237 sayılı TCK’nın 158/1-f. maddesinde düzenlenen bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu oluşturmaktadır.”6

2. Hırsızlık Suçu İle İlişkisi 

Türk Ceza Kanunu’nun 141’inci maddesinde düzenlenen hırsızlık suçu, “zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden almak” şeklinde tanımlanmıştır. Türk Ceza Kanunu’nun 142/2-e. maddesinde ise hırsızlık suçunun bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle işlenmesi, cezanın arttırılması gereken nitelikli hal olarak yer almıştır. 

Türk Ceza Kanunu’nun 244/4. maddesi bir yardımcı (tali) norm olarak düzenlenmiş olup, bilişim sistemlerine müdahale şeklinde vuku bulan bir suç nedeniyle haksız bir yarar elde edilmesi durumunda nitelikli hırsızlık suçunun mu yoksa madde 244/4’de düzenlenen suçun mu oluşacağına, somut olayın özelliklerine göre karar verilmelidir.

Bu noktada yararın sağlandığı anın saptanması, oluşan suçun tespiti açısından önem kazanacaktır. Taşınır malın elde edilmesinden evvel yarar sağlanmıyorsa hırsızlık suçunun, yararın sağlanması malın alınmasından önceki bir aşamada meydana gelmişse ve malın elde edilmesi ikincil bir durum olarak ortaya çıkıyorsa TCK’nın 244/4. maddesinde yer alan suçun oluştuğundan bahsetmek mümkün 45 HUKUK 46 HUKUK olacaktır. Bu noktada örneğin bir bankanın bilişim sistemine müdahale etmek suretiyle para çekme cihazlarından banka ya da kredi kartı kullanılmaksızın para çekilmesi halinde nitelikli hırsızlık suçu meydana gelecektir7.

Bu tartışma, Yüksek Mahkeme kararlarında da şu şekilde yer almıştır: “Temyiz davasına konu olan olayda sanık, bilişim sistemine zarar verme veya verileri yok etme, bozma, erişilmez kılma amacıyla hareket etmemektedir. Hedefi bilişim sistemi olmayıp, amacı bilişim sistemini kullanarak şikâyetçinin bankadaki parasını çalmak, ele geçirmektir. Tamamıyla malvarlığına yöneliktir. Bu amaçla yeni şikayetçinin parasına ulaşmak için bankanın sistemine girmiş, banka sistemi ve verilere yönelik bir eylemde bulunmamış, hesaptaki parayı kendi hesabına havale etmiştir. Hırsızlık suçu bilişim sisteminden yararlanılarak işlenmiş olup, dolaylı bilişim suçu mevcuttur ve sanığın eylemi 244/4. maddedeki suça uygun olmayıp, daha ağır cezayı gerektiren 142/2-e. maddedeki suça uygun bulunmaktadır.”8

Yargıtay’ın aynı doğrultudaki bir diğer kararında şöyle denilmektedir: “Sanıkların haksız bir şekilde ele geçirdikleri yakınana ait internet bankacılık şifresini kullanmak suretiyle, yakınanın Akbank Yalova Şubesi’nde bulunan hesabından, sanık Ali tarafından olay günü sabah saatlerinde açtırılan İş Bankası Meşrutiyet Şubesi’ndeki banka hesabına önce 50.000 TL EFT yaptıkları, aynı gün sanık Ali’in parayı hesaptan çekmek üzere bankaya geldiği sırada yapılan hukuka aykırılığı tespit eden Akbank Yalova Şubesi’nin uyarısı ile İş Bankası Meşrutiyet Şubesi’ndeki yetkililerin parayı sanığa vermeden kolluğu arayarak sanığın yakalanmasını sağladıkları, daha sonra da diğer sanık Arif’in sanık Ali ile buluşma yerinde kolluk görevlilerini görünce kaçmaya başladığı ancak kovalamaca sonucu yakalandığı, bu şekilde gerçekleşen eylemde yakınanın banka hesabında bulunan parasına ulaşmak için bilişim sistemlerini araç olarak kullanan sanıkların eyleminin Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.11.2009 tarih ve 11-193/268 sayılı kararında da ayrıntıları açıklanan 5237 sayılı TCK’nın 142/2-e. maddesine uyan suçu oluşturduğu gözetilmeden yazılı biçimde 5237 sayılı TCK’nın 244/4. maddesi ile uygulama yapılması, bozmayı gerektirmiştir.”9 

Yargıtay’ın aynı kapsamdaki bir diğer kararında da şöyle denilmektedir: “Sanıkların birlikte mağdur Egemen’e ait Yapı Kredi Bankası İkinci Site Şubesi’ndeki hesabından bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle …….. Derneği hesabına para aktarıp, çok sayıda kontör almaları şeklindeki eylemlerinin 5237 sayılı TCK’nın 142/2-e. maddesinde düzenlenen bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle hırsızlık suçunu oluşturduğu gözetilmeden suç vasfının hatalı değerlendirilmesiyle aynı Kanunun 244/4. maddesinden hüküm kurulması, bozmayı gerektirmektedir.”10

3. Belgede Sahtecilik Suçu İle İlişkisi

Bilişim sistemlerine karşı işlenen suçlarla belgede sahtecilik suçları, tıpkı nitelikli hırsızlık ve nitelikli dolandırıcılık suçları gibi tali norm ve asli norm ayrımı noktasında tartışmalara neden olmaktadır.

Konuyla ilgili bir Yargıtay kararında suç tasnifi yaparken sanığın kastının dikkate alınarak buna göre hüküm kurulması yönünde görüş belirtilmiştir. (Yargıtay 11. CD, 10.01.2013 tarihli, 2010/5864 esas ve 2013389 sayılı karar) Gerçekten de, resmi belge, kamu görevlisi veya hukuken yetkili kabul edilen görevli tarafından yasa gereğince yerine getirdiği fonksiyona dayanılarak düzenlenen, hukuki bir hüküm ifade eden, bir hakkın doğumuna, bir olayın kanıtlanmasına yarayan belgedir. Bu itibarla, bir belgeden söz edebilmek için öz ve biçimsel koşulları taşıması ve belgenin aldatıcılık yeteneğinin de bulunması gerekir. Yüksek Mahkeme kararına konu olayda, bilgisayar sistemine girilerek bazı sınav sonuçlarının değiştirilmesinden ibaret eylemin 5237 sayılı TCK’nın 244. maddesindeki bilişim suçunu, bu değişikliğe dayanarak hukuki sonuç doğurucu bir belge düzenlemek eyleminin ise sanığın kastına bağlı olarak kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği ya da görevi kötüye kullanma suçunu oluşturması kaçınılmaz olacaktır.

4. Güveni Kötüye Kullanma Suçu İle İlişkisi

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 155. maddesinde güveni kötüye kullanma suçu, “başkasına ait olup da muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyetliği kendisine devredilmiş olan mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyetliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunma veya bu devir olgusunu inkâr etme” olarak tanımlanmıştır.

Söz konusu suçla korunan hukukî değer, kişinin mülkiyet hakkıdır. Ancak suçun oluşabilmesi için eşya üzerinde mülkiyet hakkına sahip olan kişi ile lehine zilyetlik tesis edilen kişi (fail) arasında bir sözleşme ilişkisi mevcut olmalıdır. Bu ilişkinin gereği olarak taraflar arasında mevcut olan güvenin korunması gerekmektedir. Bu mülahazalarla, eşya üzerinde mevcut sözleşme ilişkisiyle bağdaşmayan kasıtlı tasarruflar, cezai yaptırım altına alınmıştır11. 

Bu nedenle, tıpkı bilişim suçlarının diğer suçlarla olan ilişkisinde olduğu gibi, güveni kötüye kullanma suçunda da hareketin güveni kötüye kullanma suçu mu yoksa TCK’nın 244/4. maddesinde tali norm şeklinde düzenlenen bilişim sistemlerini kullanarak yarar sağlama suçunu mu oluşturacağı tartışma konusu olacaktır. Kanaatimizce fail ile suçun mağduru arasında hukuka uygun bir sözleşmeye dayalı ilişki bulunduğu takdirde, asli norm niteliğinde olan güveni kötüye kullanma suçunun oluştuğunu söylemek mümkündür. Güveni kötüye kullanma eyleminin müeyyidesinin az olması gerekçe gösterilerek, TCK’nın 244/4. maddesinde düzenlenen suçla birlikte işlenmesi halinde uygulanamayacağı şeklinde bir yorumla hareket etmek hukuki olmayacaktır. Çünkü TCK’nın 244/4. maddesinde eylemin başka bir suçu oluşturmaması halinde uygulanabileceği açıkça düzenlemiştir.

Sonuç

Modern bilgi toplumunda bilgisayar ve internet kullanımının artması sonucu siber suçların sayısı ve nitelikleri hızla değişmektedir. Bilgisayar sistemlerine karşı hackleme, verileri değiştirme, verilere zarar verme, verileri erişilmez kılma ve manipülasyon gibi eylemler, gelişen teknoloji ile birlikte kanuni düzenlemelerin ötesinde öngörülemeyen şekilde yaygınlaşmaktadır. Çağdaş yaşam ekonomik, sosyal ve teknik olarak birbiriyle ilişki içe47 HUKUK risindedir. Bilişim yoluyla işlenen suçların önlenebilmesi ve cezalandırılabilmesi için etkin ve verimli bir ceza politikası oluşturulması gerekmektedir. Bilişim suçlarında zaman ve yer kavramı değişkenlik arz etmektedir. Bilişim suçlarının yurt dışındaki veri ağları üzerinden veya ülke içerisinde ancak sahte kimliklerle açılmış hesaplarla yapılması faillerle mücadeleyi zorlaştırmaktadır. Bu nedenle ulusal ya da uluslar üstü bilişim soruşturmaları için demokratik hukuk devletinin gereklerine uygun bir şekilde uluslar arası işbirliğini sağlayacak kanuni düzenlemelerin ve antlaşmaların yapılması gerekmektedir.

Bilişim sistemini engelleme, bozma, verileri yok etme veya verileri değiştirme suçları ile mücadele ederken klasik soruşturma yöntemlerinin dışına çıkılması şarttır. Hukuka uygun yöntemlerle elde edilecek delillere nasıl ulaşılacağı ve bu delillerin neyi temsil ettiği standardize edilerek geliştirilmeli ve sistematik hale getirilmelidir. Ceza muhakemesi alanında kaynak veri iletişiminin denetimi, telekomünikasyon ile soruşturma organlarının işbirliği, veri teslim etme yükümlülüğü ve şifre çözmeye yönelik yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Ayrıca dijital delil kavramının tanımlanması ve yapısı gereği ivedilikle tespit yapılması gerektiğinden bu konuda yasal bir düzenleme yapılması şarttır.

Hakim, Cumhuriyet savcısı ve adli kolluk görevlilerince araştırma ve soruşturma yöntemi tam olarak bilinmeyen bilişim suçlarına ilişkin soruşturma ve kovuşturmalarda, hukuk ihlallerine sebebiyet verildiği gibi, haksız yere suçlanan kişilerin mahkumiyetlerine ve gerçek suçluların da cezasız kalmalarına neden olunmaktadır. Bu tür hukuk ihlallerinin önüne geçilebilmesi için, bilişim suçlarını soruşturan ve yargılayan makamların bilişim alanında hangi kavramın neyi temsil ettiği veya hangi delilin hangi amaçla araştırılması gerektiğini bilecek düzeyde teknik bilgiye sahip olması gerekmektedir. Bu amaçla, bilişim suçlarına ilişkin yargılama yapan özel mahkemeler ve bilişim suçlarını soruşturan Cumhuriyet savcıları için de özel bürolar kurulması gerekir. Özel bir mahkeme veya büro kurup, bu konuda bilgi sahibi hakim ve savcıların görev yapmalarını sağlamanın yanında ayrıca bilişim sistemleri konusunda eğitimli, özel olarak görevlendirilmiş, teknik bilgiye sahip ve hukuka uygun her türlü soruşturma taktik ve tekniklerini bilen adli kolluk görevlilerinin, Cumhuriyet savcılarının koordinesinde adli bilişim ve iletişim uzmanları ile birlikte hareket edebilecekleri soruşturma yöntemi yasallaştırılmalıdır. Soruşturmalar bizzat Cumhuriyet savcıları ve onların denetimi altındaki özel adli kolluk görevlileri ve adli bilirkişiler tarafından yapılmalıdır.

Bilişim sistemini engelleme, bozma, verileri yok etme veya verileri değiştirme suçlarıyla failler, mağdur olan bireylerin bilişim dokunulmazlığını, özel hayatlarının gizliliğini, iletişim ve haberleşme hürriyetlerini ihlal etmeleri ve yine internetin sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle sonuçları ağır olan müdahalelerde bulunmaları nedeniyle TCK’nın 244. maddesindeki cezalar artırılmalıdır. Çünkü bu suçun ihdasındaki hukuki yarar, bireylere ait bilişim sistemlerinin güvenli olarak işleyişi, mülkiyet veya zilyetlik haklarının korunması, bilişim sisteminin güvenilirliği ile kamu güvenliği ve kamu düzeninin korunmasıdır. Gelişen iletişim teknolojileri ve bilişim sistemleri hayatın tüm alanlarında önemli değişikliklere neden olmakta, bu teknolojilerin ve sistemlerin ortaya çıkardığı yeni iletişim şekilleri, araç ve hizmetler, hızla insanlığın tüm yaşamını etkilemeye devam etmektedir. Bilişim teknolojileri ve sistemlerinin sunduğu hizmetlerin nitelikleri gereği hem kişilerin bilişim güvenliğinin hem de kamu güvenliği ve kamu düzeninin korunması amaçlanmıştır. Suçların önlenmesi ve suçluların cezalandırılması açısından ceza hukukunun ölçülülük ilkesine uygun olarak faillerin kusurlarına ve işledikleri suçların ağırlığına uygun cezaların yasalarda yer alması gerekmektedir. TCK’nın 244. maddesindeki cezalar, bu suçlarla korunmak istenen yarara hizmet etmekten uzaktır. Özellikle uygulamada cezaların genellikle asgari hadden verildiği göz önünde tutulduğunda, bu eksiklik daha net göze çarpmaktadır. Özellikle bilişim sistemini engelleme, bozma, verileri yok etme veya verileri değiştirme suçlarının kamu görevlileri, bilgisayar tamircileri, teknik servis görevlileri, telekomünikasyon görevlileri ya da internet servis sağlayıcı görevlileri gibi sisteme girmeyi kolayca sağlayan kişilerce işlenmesi hali de cezayı ağırlatıcı sebep olarak düzenlenmelidir. 

Dipnotlar

1 Esra Hondu Acar; “5237 Sayılı TCK Kapsamında Dolandırıcılık Suçu”, (Danışman: Doç. Dr.İlhan Üzülmez), Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010, s.90.

2 Özbek ve diğerleri, s. 684. 3 Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 07.10.2009 gün, 2009\1616E., 2009\11328K. Sayılı Kararı.

3 Yargıtay 15. Ceza Dairesinin 12.13.2012 gün, 2012\1704E., 2012\31436K. Sayılı Kararı. (UYAP isimli Hakim ve Cumhuriyet savcılarına Yargıtay kararlarına ulaşma imkanı sağlayan siteden alınmıştır).

4 Özbek ve Diğerleri, s. 929; Erdoğan, s. 270-271.

5 Yargıtay, 15. C.D, 18.9.2013 tarihli, 2012/97 esas ve 2013/13462 sayılı kararı.(UYAP isimli Hakim ve Cumhuriyet savcılarına Yargıtay kararlarına ulaşma imkanı sağlayan siteden alınmıştır).

6 Ketizmen, s.227.

7 Yargıtay,11.C.D, 07.10.2009 tarihli, 2009/1616 esas ve 2009/11328 sayılı kararı. (UYAP isimli Hakim ve Cumhuriyet savcılarına Yargıtay kararlarına ulaşma imkanı sağlayan siteden alınmıştır). 

8 Yargıtay, 2.C.D, 16.5.2013 tarihli, 2012/22679 esas ve 2013/13088 sayılı kararı. 10 Yargıtay, 2.C.D, 30.4.2014 tarihli, 2013/19876 esas ve 2014/11384 sayılı kararı. 11 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Gerekçesi