ÇOCUKLAR İÇİN SİYASİ HAKLAR – ÖZEL YAŞAM HAKKI

Her insanın kendine ait bir özel hayat çevresi vardır. Bu, bireyin küçük dünyasını oluşturur ve devlet müdahalesine karşı korunmuştur[1]. Her demokratik hukuk devletinde bireylere, maddî ve manevî varlıklarını istedikleri gibi geliştirip şekillendirebilecekleri özgür bir yaşam alanı tanınır. Anayasa’nın 20, 21 ve 22. maddelerinde, bireylerin devletin hukuk dışı müdahalelerinden korunmuş özgür ve güvenli  bir alana sahip bulundukları açıkça ifade edilmiştir.

Anayasamıza göre, herkes özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz (m. 20); kimsenin konutuna dokunulamaz (m. 21); herkes haberleşme hürriyetine sahiptir, haberleşmenin gizliliği esastır (m. 22). Kanunun açıkça gösterdiği hallerde, usulüne göre verilmiş bir hâkim kararı olmadıkça; gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınan merciin yazılı emri bulunmadıkça, kimsenin üstü, özel kâğıtları, eşyası ve konutu aranamaz; bu eşya ile konutta bulunan eşyaya el konulamaz; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz (m. 20-22). Evde veya işyerinde aramanın (m.116 vd. CMK); el koymanın yani, basit el koymanın, basılmış eserlere el koymanın, yani basılmış eserlere basit el koyma ile toplatmanın, postada el koyma ve PTT ile yapılan haberleşmenin denetlenmesinin ve nihayet gaiplere ilişkin el koymanın kanunlarda ve kanun haline getirilmiş bulunan milletlerarası sözleşmelerde aranan şartları gerçekleşmedikçe bu koruma tedbirlerine başvurulamayacaktır. Bu şartların gerçekleşmiş bulunup bulunmadığı somut olayın özelliklerine göre insan hak ve özgürlüklerinin özüne dokunulmaksızın, yetkililerce hukuk devleti ilkesi esaslarına uygun olarak titiz bir şekilde araştırılacak; arama veya el koyma için yasanın aradığı şartlardan biri gerçekleşmiş değilse, arama ve/veya el koyma yapılamayacaktır.

İnsan hayatının esas itibariyle iki yönünün bulunduğu kabul edilir. Bunlar hayatın genel ve özel yönleridir; hayatın özel yönü de özel hayat ve hayatın gizli alanı olmak üzere ikiye ayrılır[2].

Hayatın genel yanı, herkes tarafından bilinip girilen, en dış ve genel alandır[3].  Bu nedenle korunacak bir gizliliği veya sırrı bulunmadığından, konumuz bakımından bir özelliği yoktur.

Özel hayat ise istenirse ancak en yakın bir veya birkaç kişiyle paylaşılabilen, esasen gizli olan, nispi sırlar barındıran bir alandır. Özel hayat bedeni ve manevi bütünlüğünü de içerir. Hayatın özel yanı her hukuk devletinde koruma altına alınmıştır. Hayatın gizli alanı ise, kişinin kimseyle paylaşmadığı sır, gizli duygu ve düşünce alanıdır. Bu alana kişinin kendisiyle baş başa kaldığı alan, kişinin son sığınağı da denebilir[4].

Hayatın gizli alanı mutlak bir şekilde korunur, hatta dokunulmaz sayılırken, özel hayat nispi olarak korunmuştur. Özel hayat dar bir çerçevede, örneğin bir aile içinde söz konusu olabilirken, hayatın gizli alanı sadece bireyi ilgilendirir ve ondan başkasının bu alana girebilmesi asla kabul edilemez; bu nedenle de dokunulmazdır.

Hayatın gizli alanına girilmesi kişi için yıkımdır. Bu nedenle her türlü devlet müdahalesine karşı korunmuştur ve dokunulmazdır. Buna karşılık özel hayat alanı ise, yine devlet müdahalesine karşı korunmuş olmakla birlikte dokunulmaz değildir; bu yönüyle nispi bir korumaya sahiptir. Nihayet, en dış alan olan hayatın genel yanı bakımından herhangi bir koruma söz konusu değildir[5].

İnsanın dinî inancı, belli konuda ne düşündüğü vs. hayatın gizli alanı içinde kalır. Anayasa’nın 24. maddesi, “… kimse, ibadete, dinî ayin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz…” ve Anayasa’nın 25. maddesinde “… kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz….” denilmek suretiyle bu husus dile getirilmiştir.

Hayatın gizli alanı mutlak dokunulmaz olması karşısında bu alana örneğin, arama koruma tedbiri ile yapılacak müdahale, aramayı hukuka aykırı kılar. Buna göre aramanın konusunu, kural olarak, kişinin cinsel yaşamını ortaya çıkaracak belgelerin aranması oluşturamaz. Bununla birlikte, devletin suçla mücadelesinin bir gereği olarak hayatın özel alanına bir koruma tedbiri ile müdahale mümkün olmalıdır. Ancak böyle bir tedbire başvururken oranlılık ilkesinin bir gereği olarak, bundan beklenen fayda ile ihlal edilen menfaat arasındaki denge her zaman gözetilmek zorundadır. Denge, ihlal edilen menfaat lehine bozulduğu an hayatın özel alanı ihlal edilmiştir. Bu anlamda örneğin, hiçbir gerekçe yokken kişinin gece yarısı evinin aranması, onun özel yaşam alanının ihlalidir. Devletin suçla mücadele etmek gerekçesi artık burada geçerli değildir[6].

 

Hiç kimsenin özel yaşamına, ailesine, konutuna ve haberleşmesine keyfi olarak karışılamaz, onur ve ününe saldırılamaz. Herkesin bu tür karışma ve saldırılara karşı yasal korunma hakkı vardır. Özel yaşamları insanların kendilerine aittir ve bunu kimsenin gözü ve baskısı altında olmadan yaşayabilmelidirler[7].

[1]Özbek/Kanbur/Doğan/Bacaksız/Tepe, s. 67.

[2] Öztürk/Erdem, s. 174.

[3] Özbek/Kanbur/Doğan/Bacaksız/Tepe, s. 67.

[4] Özbudun, Ergun, Özel Haberleşmenin Gizliliği, AÜHFM; 50. Yıl Armağanı, Ankara 1977, s. 266.

[5] Öztürk/Erdem, s. 174.

[6] Özbek ve diğerleri s. 70.

[7] Hakların İçin Ayağa Kalk, s. 36.