- Suçların ve Cezaların Belirliliği İlkesi
Hukuk devleti ilkesinin gereklerinden en önemlisi belirliliktir. Belirlilik ilkesi bireylerin hukuk kurallarını önceden bilmeleri, tutum ve davranışlarını bu kurallara göre güvenle belirleyebilmeleri anlamını taşımaktadır. Belirlilik ilkesi yalnızca yasal belirliliği değil daha geniş anlamda soruşturma ve yargılamayı da evrensel kurallar ışığında içeren hukuki belirliliği ifade etmektedir. Diğer bir ifadeyle, hukuk kurallarının belirliliğinin sağlanması yalnızca kanunla düzenleme yapılması anlamına gelmemektedir. Yasal düzenlemeye dayanarak erişilebilir, bilinebilir ve öngörülebilir gibi niteliksel gereklilikleri karşılaması koşuluyla mahkeme içtihatları ile de hukuki belirlilik sağlanabilir. Hukuki belirlilik ilkesinde asıl olan, bir hukuk normunun uygulanmasıyla ortaya çıkacak sonuçların o hukuk düzeninde öngörülebilir olmasıdır[1].
Suç olarak tanımlanan insan davranışlarının ve bunlar için öngörülen yaptırımların nelerden ibaret olduğu açıkça, basit, yalın ve herkesin anlayabileceği bir şekilde belirlenmelidir[2]. Yasa koyucu ceza kanunlarında belirsiz ve yoruma açık kavramlar kullanmaktan kaçınmalıdır. Ceza yasaları açık, net ve anlaşılır olmalıdır[3]. Belirlilik, hem yasak davranışın koşulları hem de yaptırım bakımından geçerlidir[4]. Ceza kanunları, temel hak ve hürriyetlerin hem sınırını hem de güvencesini oluşturur[5]. Aynı zamanda belirlilik ilkesinin, bireyi keyfiliğe karşı koruyucu bir etkisi de bulunmaktadır[6]. Suçta ve cezada belirlilik şarttır. Yani suçun unsurları, suç karşılığında verilecek ceza, ağırlatıcı nedenler yasada açıkça belirlenmiş olmalıdır. Aksi takdirde, yapılan hareketin suç oluşturup oluşturmadığı konusu tereddüde yer verir ve bundan suçta ve cezada keyfilik doğar[7]. Yasalar yapılırken özellikle uygulamacılar olan avukat, Cumhuriyet savcısı ve hâkimlerin görüşleri alınarak planlanan yasa düzenlemelerin olası etkileri ve suçların koruduğu hukuki değerler gözetilerek tüm yönleriyle incelendikten sonra yasal düzenlemelerin yapılmasında hukuki gereklilik bulunmaktadır. Yaşayan ceza hukukunu bilen hukukçuların, toplumsal gereklilik ve gelişmeyi birlikte ele alarak kamu düzeni ve özgürlük dengesini gözeterek amaca uygun yasal düzenlemelerin yapılmasına katkı sunması şarttır.
Anayasa’nın 38. maddesinin birinci fıkrasında “Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz” denilerek suçun kanuniliği; üçüncü fıkrasında da “Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur” ifadesine yer verilerek cezanın kanuniliği ilkesi güvence altına alınmıştır. Anayasa’nın 38. maddesinde yer alan suçta ve cezada kanunilik ilkesi uyarınca hangi fiillerin yasaklandığının ve bu yasak fiillere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesi, kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olması gerekmektedir. Kişilerin yasak fiilleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan ve belirlilik ilkesini kapsayan bu ilkeyle temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması amaçlanmaktadır[8].
Kanun koyucu suç tipini, kapsamı ve uygulama alanı tanınabilecek ve yorum yoluyla tespit edilecek şekilde somut belirlemelidir. Bu nedenle, örneğin ”genel ahlak kurallarına aykırı davranan cezalandırılır” gibi bir hüküm caiz değildir, zira böyle bir hükümde gerçekten neyin yasak olduğu bilinmediği gibi, ne tür bir ceza öngörüldüğü de belli değildir[9]. Yasak davranışın ve bunun karşılığı olarak öngörülen yaptırımın ne olduğu öylesine somut olarak belirlenmiş olmalıdır ki, suç tipinin uygulama alanı teşhis edilmeli ve yorum yoluyla da olsa anlaşılabilmelidir[10].
Kanun koyucu genişletilmeye elverişli, birden fazla anlama gelebilecek, her yöne çekilebilecek, elastiki deyimler kullanmaktan kaçınmalıdır[11]. Ceza yasalarının belirliliği, demokratik ve çağdaş bir hukuk devletinde hukuk güvenliği açısından şarttır. Çünkü bireyler hangi eylemleri nedeniyle nasıl bir cezayla karşılaşacaklarını bilmedikleri bir hukuk düzeninde hukuki güvenlikten yoksun olacaktır. Suç ve cezaları düzenleyen yasaların açık ve belirgin olması toplumda yaşayan tüm bireyler açısından güvencedir. Suç ve cezaların asıl amacı bireyleri cezalandırmak değil, suç olarak öngörülen fiillerin bireyler tarafından gerçekleştirilmesinin önlenmesini sağlamaktır. Suçları ve cezaları düzenleyen yasalar herkes tarafından anlaşılabilecek nitelikte ve belirli olmalıdır. Diğer bir ifadeyle, hakları ve sorumlulukları düzenleyen kanun metinlerinin açık ve belirgin olmasının yalnızca hukukçular için sağlanmasının kişilerin hukuki güvenliği için yeterli olmayacağı gerçeğidir. Nitekim Anayasa ve yasa hükümlerinin teknik terimlerle veya günlük yaşamda kullanılmayan ifadelerle yani toplumun anlayamayacağı bir şekilde yazılmaları halinde toplumu oluşturan bireyler özgürlüklerinin sınırlarını ve sorumluluklarını bilemeyecekleri gibi kanunların anlam ve yorumları da idarecilerin, hukukçuların veya kolluk görevlilerinin tekelinde bulunacaktır. Bu durumda kişiler hukuki güvenlik içinde bulunmayacakları gibi bireysel ve toplumsal gelişme de sağlanamayacaktır. Suçları ve cezaları düzenleyen kanunlardan toplumun haberdar olması şarttır. Bununla beraber toplumu suçlar ve cezalar hakkında bilgilendirme görevi, siyasetçilerin, eğitimcilerin ve ceza hukukçularının olmalıdır.
- Aleyhe Kanunun Geçmişe Yürütülmesi Yasağı
Geçmişe yürüme yasağı ile kast edilen husus, bir ceza normunun ne geçmişe yönelik olarak oluşturulabileceği ne de hâlihazırda mevcut bir cezanın geçmişe yönelik olarak arttırılabileceğidir[12]. Yasaların geriye veya ileriye yürüyüp yürümeyeceğine ilişkin ilkeler, ceza yasaları yönünden söz konusu olur. Ceza yasalarının uygulanmasında suçun işlendiği tarih esas alınır. Suçun işlendiği tarihten sonra yürürlüğe giren yasalar o olaya uygulanmaz. Ancak, istisnai olarak lehe kural içeren yasalar geriye yürür, yani yasanın yürürlüğe girmesinden önce işlenen suça uygulanır[13]. Aleyhte hüküm getiren ceza yasalarının geriye etkili olmaması, suçun, işlendiği zaman yürürlükte bulunan yasaya göre cezalandırılması, cezayı artıran yasanın geçmişe yürümemesi demektir. Bireyin, suçu işlediği sıradaki cezayı göze almış olması, buna karşılık daha ağır bir cezayı gerektireceğini bilseydi, suçu işlemeyip vazgeçmesi ihtimali vardır. Bu nedenle, failin daha aleyhine olan hükümler içeren sonraki yasa, geçmişe etkili olmaz[14].
Ceza kanunlarının aleyhe olması halinde geçmişe yürümemesi ilkesi hem kanun koyucuya hem de hâkime yöneliktir. Bir eylemin gerçekleştirilmesinden sonra suç haline getirilmesi suretiyle ortaya çıkacak olan keyfi cezalandırmalara karşı güvence niteliğindeki suçta ve cezada kanunilik ilkesi, failin aleyhinde olan ceza kanunlarının geçmişe etkili olmaması sağlayacaktır[15].
Kişinin suç sayılan eyleminden sonra yürürlüğe giren ve durumunu ağırlaştıran yasalar aleyhe yasadır. Eylemin işlenmesinden sonra yürürlüğe giren yasa failin durumunu önceki yasaya göre daha da ağırlaştırıyorsa yani failin aleyhine ise fail hakkında sonradan yürürlüğe giren yasa hükümleri uygulanamaz. Diğer bir ifadeyle, işlendiğinde suç oluşturmayan bir fiilin suç haline getirilmesi ya da suç olsa bile sonradan daha ağır ceza öngörülmesi durumunda aleyhte yapılan bu değişiklikler geçmişe yürümez. Geçmişe uygulama yasağı suçun tüm unsurları için geçerlidir. Suçun herhangi bir unsurunda failin aleyhine yapılan değişiklik kendinden önceki olaylara uygulanamaz. Suçun cezasındaki değişiklikler de failin aleyhine ise geçmişe yürümez. Aksi halde hukuka güven ve saygı kalkar[16].
Türk Ceza Kanunu’nun 7. maddesine göre: “ İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz. Böyle bir ceza veya güvenlik tedbiri hükmolunmuşsa infazı ve kanuni neticeleri kendiliğinden kalkar.” Türk Ceza Kanunu’nun 7/2. maddesi ve fıkrasına göre ise, “Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur”. Lehe yasaların geriye yürümesi ilkesi ceza yasaları açısından geçerlidir. Muhakeme hukukunda kural olarak derhal uygulama ilkesi geçerlidir. Usul yasalarının geriye uygulanması söz konusu olmaz[17].
SONUÇ
Sürekli yasa değiştirmek hukukun belirliliği ve kesinliği açısından sakıncalıdır. Toplumsal ve bireysel gelişmenin sağlanması için özgürlüklerin mümkün olduğunca sınırlanmaması gerekir. Yasaların açık ve net olması, bilinebilir ve öngörülebilir hükümler içererek, suçun unsurlarının yasada açıkça belirlenerek problemli alanlar yaratmaması şarttır. Özellikle alternatif çözüm yolları ile uyuşmazlıkların çözüme kavuşturulmasına yönelik yapılan uzlaştırma, ön ödeme, seri muhakeme ve kamu davasının açılmasının ertelenmesi kurumlarının geliştirilerek toplumsal barışın ve kamu düzenini sağlanmasının modern ceza hukuku açısından çok önemli bir işleve sahip olduğu göz önünde tutulmalıdır. Değişen yasaların lehe mi aleyhe mi olduğu konusu mahkeme tarafından yorum kuralları çerçevesinde somut olayın özelliklerine göre yapılmalıdır. Hâkimin Yargıtay kararları ile doktrindeki görüşler ışığında, hukuku uygulama görevini, problemli bir alan bırakmadan, ceza hukukuna ve ceza muhakemesi hukukuna egemen ilkeler ışığında yerine getirmesi gerekir.
- CENGİZ APAYDIN
İSTANBUL ANADOLU CUMHURİYET SAVCISI
CEZA HUKUKU BİLİNCİ TV
HUKUK VE ADALET BİLİNCİ TV
cezahukukubilinci.org
[1] AYM’nin 15.05.2019 tarihli, 2018/151 esas ve 2019/36 sayılı kararı.
[2]Artuk /Gökcen/ Yenidünya, s. 156.
[3]Centel/Zafer/Çakmut, s. 56.
[4] Öztürk/Erdem, Ceza Hukuku Genel ve Özel Hükümler, s. 6.
[5] Koca/Üzülmez, s. 41.
[6]Artuk /Gökcen/ Yenidünya, s. 143.
[7] Centel/Zafer/Çakmut, 9. Baskı, s. 55.
[8] AYM’nin 15.05.2019 tarihli, 2018/151 esas ve 2019/36 sayılı kararı.
[9] Heinrich, s. 18.
[10] Öztürk/Erdem, Ceza Hukuku Genel ve Özel Hükümler, s. 6.
[11] Önder, Ayhan, Ceza Hukuku Dersleri, Filiz Kitapevi, İstanbul 1989 C:I, s.114.
[12] Heinrich, s. 20.
[13] Centel, Nur/Zafer, Hamide, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınevi, 9. Baskı, İstanbul 2012, s. 56.
[14] Centel/Zafer/Çakmut, 9. Baskı, s. 54-55.
[15] Öztürk/Erdem, Ceza Hukuku Genel ve Özel Hükümler, s. 7.
[16] Özbek ve diğerleri, s. 81.
[17]Centel/Zafer, s. 57