İMAR KİRLİLİĞİNE NEDEN OLMA SUÇU
İMAR KİRLİLİĞİNE NEDEN OLMA SUÇU
- Genel Olarak
Canlıların hayatlarını devam ettirebilmeleri sağlıklı bir çevrede yaşamalarına bağlıdır. Doğanın bozulması çevre sağlığının bozulması anlamına gelmekte olup diğer varlıklar gibi, insanların da kaliteli yaşam standardının düşmesi ve hatta gerekli önlemler alınmadığı takdirde bu imkânın ortadan kalkmasına neden olacaktır[1].
İmar kirliliğine neden olma suçu TCK’nın 184. Maddesinde şöyle düzenlenmektedir; (1) Yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapan veya yaptıran kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Yapı ruhsatiyesi olmadan başlatılan inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiyelere elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılmasına müsaade eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır. (3) Yapı kullanma izni alınmamış binalarda herhangi bir sınai faaliyetin icrasına müsaade eden kişi iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.(4) Üçüncü fıkra hariç, bu madde hükümleri ancak belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi yerlerde uygulanır.(5) Kişinin, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yaptığı veya yaptırdığı binayı imar planına ve ruhsatına uygun hale getirmesi halinde, bir ve ikinci fıkra hükümleri gereğince kamu davası açılmaz, açılmış olan kamu davası düşer, mahkûm olunan ceza bütün sonuçlarıyla ortadan kalkar.(6) İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri, 12 Ekim 2004 tarihinden önce yapılmış yapılarla ilgili olarak uygulanmaz.
İmar mevzuatında belirlenen usul ve koşullara aykırı olarak inşa faaliyetinde bulunmak, suç olarak tanımlanmıştır. Yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapmak veya yaptırmakla suçun unsurları oluşur. Böylece, sadece binayı inşa eden yüklenici, taşeron, usta veya kalfa değil; inşaatın sahibi de, bu suçtan dolayı fail olarak sorumlu tutulacaktır. Yapı ruhsatiyesi olmadan başlatılan inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiyelere elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılması ya müsaade edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Yapı kullanma izni alınmamış binalarda herhangi bir sınai faaliyetin icrasına müsaade edilmesi, ayrı bir suç oluşturmaktadır. Beşinci fıkrada bu madde hükümlerinin uygulanma alanı ile ilgili sınırlama getirilmiştir. Bu madde hükümleri ancak belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi yerlerde uygulanabilecektir. Örneğin organize sanayi bölgeleri, özel imar rejimine tabi bölge niteliği taşımaktadır. Ancak, sınai ürünlerin üretiminin yapıldığı tesisler açısından bu sınırlama kabul edilmemiştir. Bu bakımdan, köy sınırları içinde inşa edilen, sınai ürünlerin üretiminin yapıldığı tesisler açısından da bu madde hükümleri uygulanabilecektir[2].
TCK’da “imar kirliğine neden olma” başlığı altında üç ayrı suça yer verilmiş olup bu suçlar ceza yaptırımına tabi tutulmuştur[3]. Fail ancak gerçek kişi olabilmekte olup tüzel kişiler fail olamazlar. Bu suç, bir tüzel kişinin yararına işlenebilir ya da tüzel kişi aracılığıyla işlenebilir. Bu hallerde suç tüzel kişilik kapsamında işlense bile suçu işleyen kişiler bizzat gerçek kişiler olduğundan dolayı, tüzel kişilere ceza yaptırımı değil, güvenlik tedbiri yaptırımı uygulanacaktır[4].
Olması gereken ceza hukuku açısından inşaat sahibi yahut taşeron kişinin cezai sorumlulukları ile ilgili bir araştırma yapılması mantıklı ve gerekli iken, inşaat aşamasında görevi salt inşatta işçilik yahut yüklenici yahut alt yüklenici olan kişilerin yapının ruhsatsız olduğunu bilmeleri dahi gerekmediğinden ceza sorumluluklarının araştırılması yoluna gidilmemesi gerekir [5].
TCK 184/1. maddesine göre suçun faili, ruhsatsız/ruhsata aykırı bina yapan veya yaptıran kişidir[6]. TCK’nın 184/2 . maddesinde ise fail su, elektrik veya telefon bağlanmasına izin veren kimseler suçun faili olmaktadır. TCK‘nın 184/1. maddesinde ruhsatsız veya ruhsata aykırı bina yapma veya yaptırma cezalandırıldığından, bina yapıldıktan sonra ruhsatsız veya ruhsata aykırı yapılan bu binada kiracı olarak oturan kişiler imar kirliliğine neden olma suçundan sorumlu olmayacaktır[7]. İmar kirliliğine neden olma başlığı altında düzenlenen üçüncü suç tipinin faili ise üçüncü fıkrada belirtilmiş olup fail, yapı kullanma izni alınmamış binalarda herhangi bir sınai faaliyetin icra edilmesine müsaade eden kişidir. Başlı başına anılan türde yapılarda sınai faaliyet yapan kişilerin bu maddeye göre fail sıfatı olmayacaktır[8].
Mağdur kavramı gibi kanunda açıkça tanımlanmamış olan “suçtan zarar görme” kavramının, gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında; “suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hali” olarak anlaşılıp uygulandığı, buna bağlı olarak da dolaylı veya muhtemel zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceğinin kabul edildiği, bu hususun, Ceza Genel Kurulunun 11/04/2000 gün ve 65–69, 22/10/2002 gün ve 234–366, 04/07/2006 gün ve 127–180, 03/05/2011 gün ve 155–80, 21/02/2012 gün ve 279–55, 15/04/2014 gün ve 599-190, 28/03/2017 gün ve 214-206 sayılı kararlarında; “dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez” şeklinde açıkça ifade edildiği ve Ceza Genel Kurulunun 25/03/2003 gün ve 41–54 sayılı kararında da “tazminat ödenmesi, itibar zedelenmesi ve güven kaybı” gibi dolaylı zararlara dayanarak kamu davasına katılma olanağı bulunmamaktadır[9]. İmar kirliliğine neden olma suçlarında imara aykırı inşaatın sınırları içerisinde bulunduğu belediye başkanlığı suçtan zarar gören olup katılma talebinde bulunma hak ve yetkisine sahip bulunmaktadır.
İl Kültür Müdürlüğünün imar kirliliğine neden olmak suçundan yapılan yargılamaya katılma ve tesis edilen hükmü temyiz etme hak ve yetkisi bulunmamaktadır[10].
TCK’nın 184. maddesi kapsamında, imar kirliliğine neden olma suçuyla, imar mevzuatındaki idari işleyişi korunmaktadır. Bu nedenle, bu yasanın karma hukuki konulu bir suç olduğu ve suçla hem çevrenin hem de imar düzeninin korunduğu kabul edilmelidir[11]. İmar mevzuatına aykırı yapılaşmalar beraberinde çeşitli çevre kirliliklerine neden olmaktadır. Bundan dolayı imar kirliliğine neden olma suçunda hukuki amaç, toplum içinde yaşayan insanların çevre haklarının korunmasıdır. İmar kirliliğine neden olma fiilinin kanunda düzenlenmiş olduğu yerden de çıkarılacak sonuca göre, bu suçun düzenlenmesinde suçla korunan hukuki değer çevre hakkıdır. Sağlıklı ve düzenli yapılaşma ile insanların refah seviyesi arttırılarak daha düzenli bir çevrede yaşama hakkı kanun ile koruma altına alınmıştır[12].
TCK’nın 184. maddesi ile korunan hukuki değer, insanın, toplumun ve çevrenin korunmasıdır. Ülkemizde imar kirliliğine neden olma suçunun sosyal, ekonomik ve hukuki nedenlere bağlı olarak işlenme sıklığı ve yoğunluğu ile sosyal ve toplumsal bir sorun olup faillerin ceza tehdidi ile suç işlemekten alıkonulması gerekir. Ceza hukukunun amacı öç almak olmayıp bireyi, toplumu ve çevreyi korumak olup bireylere hatalarını telafi etme şansını bir onarıcı adalet kurumu olarak TCK’nın 184. maddesinin beşinci fıkrasında yer alan düzenleme ile şüpheliye veya sanığa sorumluluk yüklenerek, çevreye, bireylere ve topluma verdiği zararları giderme olanağı verilmiştir. Olması gereken ceza hukuku açısından bu düzenlemenin yerinde olduğunu düşünmekteyiz.
Doktrinde TCK ‘nın 184/5. maddesinin etkin pişmanlık olduğu ileri sürülmüş ise de; kişinin, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yaptığı veya yaptırdığı binayı imar planına ve ruhsatına uygun hale getirmesi hali etkin pişmanlık olarak değerlendirilemez. Çünkü etkin pişmanlığa yer verilen diğer hükümlerin çoğunda, etkin pişmanlık cezayı azaltan veya ortadan kaldıran bir sebep olarak ortaya çıkmakta; fail tarafından gösterilen etkin pişmanlığın hükmedilmiş bir cezanın sonuçlarını ortadan kaldırıcı etkisi kural olarak bulunmamaktadır. Ancak TCK m. 184/5. maddesi kapsamında kişinin, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yaptığı veya yaptırdığı binayı imar planına ve ruhsatına uygun hale getirmesi halinde, yapı ruhsatiyesi olmadığı halde şantiyeye elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılmasına müsaade eden fail hakkındaki soruşturma veya yargılama artık kovuşturmaya yer olmadığı kararı veya kamu davasının düşmesi kararı ile ortadan kalkmaktadır[13].
Kayıt belgesinin alınması eylemi soruşturma veya yargılama konusu olmaktan çıkarmaktadır. Soruşturma veya yargılama devam ederken imar barışı kapsamında yapı kayıt belgesi alınması ve yapı kayıt belgesinin iptaline ilişkin dosyaya yansıyan bir evrak olmaması halinde şüpheli veya sanık imara aykırılık oluşturan durumu eski hale getirdiği için atılı suçtan cezalandırılmayacaktır. Bu imara uygun hale getirme eylemi soruşturma aşamasında ise kamu davası açılmaz iken yargılama aşamasında kamu davasının düşmesi ile sonuçlanmaktadır.
İmar Kanunu’na göre, bina kavramı, kendi başına kullanılabilen, üstü örtülü ve insanların içine girebilecekleri ve insanların oturma, çalışma, eğlenme veya dinlenmelerine veya ibadet etmelerine yarayan, hayvanların ve eşyaların korunmasına yarayan yapıları içermektedir.
TCK’nın 184/1. maddesinde düzenlenen suçun konusu, belediye sınırları veya özel imar rejimine tabi yerlerde bulunan bina ve eklentileridir. Diğer bir ifadeyle, belediye sınırları veya özel imar rejimine tabi yerler dışında bulunan binalar, TCK m. 184/1 hükmüne konu oluşturmamaktadır[14]. Bir yerin bina olarak kabulü için fiilen kullanılıyor olması gerekmemektedir. TCK m. 184/1 bakımından önemli olan suça konu yerin fiilen kullanılıyor olup olmaması değil; ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak inşa edilip edilmemesidir. Bina ruhsatsız ya da ruhsata aykırı yapıldıktan sonra fiilen kullanılmasa bile, imar kirliliğine neden olma suçu oluşacaktır[15]. Bina ruhsata uygun yapılıp daha sonraki ilavelerle ruhsata aykırı hale gelirse de imar kirliliğine neden olma suçu oluşacaktır.
TCK ‘nın 84/1. maddesinin uygulanabilmesi için, yapılan binanın insan yaşamı için özgülenmiş olması gerekmemekte olup hayvanlar için yapılan bir barınak veya malların muhafazası için yapılan depo da, ruhsata tabi olmak koşulu ile TCK’nın 184/1. maddesi kapsamındadır. İmar Kanunu m. 5’de hayvanlar için yapılan yerlerin de bina kavramına dâhil olduğu açık bir şekilde belirtilmiştir. Yine binanın özel kişilere ait olması ile kamu tüzel kişiliklerine ait olması arasında bir ayırım bulunmamaktadır[16].
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından çıkartılan Plansız Alanlar İmar Yönetmeliği’nin 35. maddesinde de şantiye kavramı, “lüzum ve ihtiyaca göre inşaatın devamı süresinde kullanılıp yıkılmak üzere yapılmış binalardır”, şeklinde belirtilmektedir[17]. Görüldüğü üzere, bina ya da yapıların inşa aşamasında çeşitli ihtiyaçları gidermek için yapılan geçici yapılar şantiye olarak nitelendirilmektedir. Şantiyelerin yapılış amacı, binanın yapılmasına özgülenmek amacıyla, eşya ve malzemeleri koymak ya da inşaatta çalışan işçilerin barınmasını sağlamaktadır[18].
TCK ‘nın 184/2. maddesindeki suçun konusu ise, şantiyedir. Ancak şantiyenin suça konu olabilmesi için, belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi yerlerde bulunması gerekmektedir[19]. Yapı ruhsatiyesi olmadan başlatılan inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiyelere elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılmasına müsaade edilmesi cezalandırılmaktadır.
TCK ‘nın 184/2 . maddesinin uygulanabilmesi açısından bağlantı yapılacak yerin şantiye; bağlanan şeyin ise su, elektrik veya telefon olması şarttır[20]. Yasada eylemler sınırlı bir şekilde belirtildiği için şantiyeye doğalgaz bağlanmasına izin verilmesi halinde imar kirliliğine neden olma suçu oluşmayacaktır.
6948 sayılı “Sanayi Sicili Kanunu”nun birinci maddesinde “sanayi işleri” şeklinde ifade edilmektedir: “Bir maddenin vasıf, şekil, hassa veya terkibini makina, cihaz, tezgâh, alet veya diğer vasıta ve kuvvetlerin yardımı ile veya sadece el emeği ile kısmen veya tamamen değiştirmek veya bu maddeleri işlemek suretiyle devamlı ve seri halinde imal veya istihsal eden yerlerle madenlerin çıkarılıp işlendiği yerler sanayi işletmesi ve buralarda yapılan işler sanayi işleri sayılır[21]. TCK ‘nın 184/3. maddesindeki suçun konusu, icra edilen sınai faaliyettir. İlk iki fıkradaki suçlardan farklı olarak; sınai faaliyetin belediye sınırları içerisinde ya da özel imar rejimine tabi yerlerde icra edilmesi gerekmemektedir. Ayrıca sınai faaliyetin icra edilmesi de izne tabi olmalıdır[22]. TCK’nın 184/3. maddesinde salt sınai faaliyete yer verilmesi nedeniyle müsaade edilen faaliyetin ticari faaliyet olması durumunda, suç oluşmayacaktır[23].
Özetle yapı kullanma izni alınmayan binalarda yapılan sınai faaliyetin belediye sınırları veya özel imar rejimine tabi yerlerde olması şartı aranmayacak, bu yerlerde olmasa dahi suç işlenmiş sayılacaktır[24].
Bir arazinin veya tarlanın imar kapsamına alınması ve imar planları uygulanarak yapılaşmanın ve bayındırlaşmanın imar planları doğrultusunda olması, gözetim ve kontrollerin imar planları ile düzenli olarak yapılması, altyapı ve üstyapının planlanması gibi hususlar imar kavramının kapsamına girmektedir. Aynı doğrultuda olma üzere kurulumunun gerçekleştirilmesi, kamusal ve kişisel yapılaşmanın projelendirilmesi, inşaat izinlerinin verilmesi, yapılaşmanın inşaat izinleri doğrultusunda gerçekleşmesinin sağlanmasına yönelik olarak gözetim ve denetimlerin yapılması, projeye aykırı uygulamalarla ilgili yapılacak uygulamalar ve yapılaşmanın kurallara uygun tamamlandığının tespiti imar kavramının konusunu içermektedir[25].
6360 sayılı Kanun’un 6. maddesi ile 5216 sayılı Büyükşehir Belediyeleri Kanunu’nun 5 . maddesinde değişiklik yapılarak, büyükşehir belediyelerinin sınırları il mülki sınırı olarak değiştirilmiş ve yine aynı Kanun’un 1. maddesinin 3. fıkrasıyla, büyükşehir belediyesi sınırları içerisinde yer alan köylerin tüzel kişiliği kaldırılarak bu köyler mahalleye dönüştürülmüştür. 6360 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarih itibariyle, büyükşehir sınırları içerisinde hukuki anlamda köy bulunmamaktadır. Dolayısıyla, eskiden köy olarak nitelendirilen bu yerlerde inşa edilecek yeni binalar bakımından da TCK m. 184/1-2 hükmü uygulama alanı bulacaktır. Ancak belirtilen bu sonuç, 6360 sayılı Kanun yürürlüğe girmeden önce, belediye sınırları dışında yer alan ve köy olarak nitelendirilen yerlerde tamamlanan yapılar için geçerli değildir. Bu nedenle 6360 sayılı Kanun yürürlüğe girmeden önce yapımına başlanan ve tamamlanan yapılarla ilgili olarak kanunilik ilkesi gereği TCK’nın 184/1-2 hükümleri uygulanmayacaktır[26].
İmar hukuku, şehirleşmenin yaşamın güvenli, sağlıklı ve huzurlu geçmesini sağlamayı amaçlamaktadır. Kentteki yönetim sistemini dahi etkileyebilen imar hukuku; planlamanın doğru şekilde olmasını, kent toprağının imarının mevzuata uygun olmasını sağlar. Ayrıca imar mevzuatına göre kenti yönetecek yöneticilerin ve kentin planlamasını yapacak plancıların bu kapsamda yetkilerinin sınırları belirlenmiş olur[27].
Ruhsata aykırı yapı iki şekilde tespit edilir. İlk olarak ilgili idare veya fenni mesulce tespit edilmesi; ikinci olarak ise, ihbar veya herhangi bir şekilde imara aykırı yapı olduğunun belediye ve valiliklerce tespit edilmesidir[28].
İmar Kanunu’nun 32. maddesine göre, ruhsat alınmadan yapıya başlandığı veya ruhsat ve eklerine veya ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılarda projelerine ve ilgili mevzuatınaaykırı yapı yapıldığı ilgili idarece tespiti, fenni mesulce tespiti ve ihbarı veya herhangi bir şekilde bu duruma muttali olunması üzerine, belediye veya valiliklerce o andaki inşaat durumu tespit edilir. Yapı mühürlenerek inşaat derhal durdurulur. Yapının imar mevzuatına aykırı olduğuna dair bilgi, tapu kayıtlarının beyanlar hanesine kaydedilmek üzere ilgili idaresince tapu dairesine en geç yedi gün içinde yazılı olarak bildirilir. Aykırılığın giderildiğine dair ilgili idaresince tapu dairesine bildirim yapılmadan beyanlar hanesindeki kayıt kaldırılamaz. Durdurma, yapı tatil zaptının yapı yerine asılmasıyla yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılır. Bu tebligatın bir nüshası muhtara bırakılır, bir nüshası da Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne gönderilir. Bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı sahibi, yapısını ruhsata uygun hale getirerek veya ruhsat alarak, belediyeden veya valilikten mührün kaldırılmasını ister.
Ruhsata aykırılık olan yapıda, bu aykırılığın giderilmiş olduğu veya ruhsat alındığı ve yapının bu ruhsata uygunluğu, inceleme sonunda anlaşılırsa, mühür, belediye veya valilikçe kaldırılır ve inşaatın devamına izin verilir. Aksi takdirde, ruhsat iptal edilir, ruhsata aykırı veya ruhsatsız yapılan bina, belediye encümeni veya il idare kurulu kararını müteakip, belediye veya valilikçe yıktırılır ve masrafı yapı sahibinden tahsil edilir. Yapı tatil tutanağının düzenlendiği tarihten itibaren bir ay içinde yapı sahibi tarafından yapının ruhsata uygun hale getirilmediğinin veya ruhsat alınmadığının ilgili idaresince tespit edilmesine rağmen iki ay içinde hakkında yıkım kararı alınmayan yapılar ile hakkında yıkım kararı alınmış olmasına rağmen altı ay içinde ilgili idaresince yıkılmayan yapılar, yıkım maliyetleri döner sermaye işletmesi gelirlerinden karşılanmak üzere bakanlıkça yıkılabilir veya yıktırılabilir. Yıkım maliyetleri %100 fazlası ile ilgili idaresinden tahsil edilir. Bu şekilde tahsil edilememesi halinde ilgili idarenin 5779 sayılı Kanun gereğince aktarılan paylarından kesilerek tahsil olunur. Tahsil olunan tutarlar, Bakanlığın döner sermaye işletmesi hesabına gelir olarak kaydedilir. İdare tarafından ruhsata bağlanamayacağı veya aykırılıkların giderilemeyeceği tespit edilen yapıların ruhsatı üçüncü fıkrada düzenlenen bir aylık süre beklenmeden iptal edilir ve mevzuata aykırı imalatlar hakkında beşinci fıkra hükümleri uygulanır.
İmar kirliliğine neden olma suçu içerisinde düzenlenen her suç birer soyut tehlike suçudur. Zira salt hareketin yapılması tehlikeli sayılmış ve suç olarak ihdas edilmiştir. Ayrıca kanunda bir zararın gerçekleşmesi şartı aranmamıştır. Suçun konusu üzerinde herhangi bir zarar neticesinin gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılması yoluna gidilmemektedir[29].
2. SORUŞTURMAYA İLİŞKİN KORUMA TEDBİRLERİ
İmar kirliliğine neden olma suçuaçısından cezaların alt sınırı gözetildiğinde, eğer kaçma ve/veya delilleri karartmaya yönelik kuvvetli suç şüphesi oluşturan olgular bulunmuyorsa gözaltı veya tutuklama tedbirlerinin işletilmesinde hukuk güvenliği ve kamu düzeni açısından hukuki ve fiili yarar bulunmamaktadır.
Soruşturma aşamasındaki ifade sırasında şüphelinin müdafisi yoksa CMK’nın 151/3. maddesi gereğince alt sınırı 5 yılı geçmediğinden müdafi görevlendirilme zorunluluğu bulunmamaktadır.
3. EYLEM
Birinci fıkra seçimlik hareketli bir suç olup yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapmak veya yaptırmak yaptırım altına alınmıştır. Taşınmazlarla ilgili olarak imar kanununa aykırılıktan dolayı yapı tatil zaptı düzenlenerek inşaatın mühürlenmesi gerekir.
Yapı ruhsatı almadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapma veya yaptırma eylemleri mütemadi suç özelliği arz etmektedir. Hukuka aykırılık yapı ruhsatı olmadan ya da ruhsata aykırı olarak bina yapmak için başlatılan ilk hareketle başlamakta olup suç burada oluşsa bile temadi devam etmektedir. İcra hareketleri binanın ruhsata uygun hale getirilmesine kadar devam eder. Bur nedenle suç mütemadi suç özelliği taşımaktadır[30].
Yapıya sonradan eklenen ve yapıda esaslı değişikliklere neden olan inşai faaliyetler için de tadilat ruhsatı alınması gerekmekte olup bina ile yan taraftaki bina arasına duvar örmek, balkon yapmak, balkonu büyütmek, çatıya ek oda yapmak veya bodruma oda yapmak şeklindeki inşaata ilişkin eylemler TCK’nın 184. maddesinde düzenlenen suçu oluşturmaktadır.
İkinci fıkra seçimlik hareketli bir suç olup yapı ruhsatiyesi olmadan başlatılan inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiyelere elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılmasına müsaade etmek yaptırım altına alınmıştır.
Üçüncü fıkrada yapı kullanma izni alınmamış binalarda herhangi bir sınai faaliyetin icrasına müsaade etmek yaptırım altına alınmıştır.
Yapı kullanma izni alınmamış binalarda herhangi bir sınai faaliyetin icrasına müsaade etme dışındaki hüküm hariç, TCK’nın 184. maddesinin hükümleri ancak belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi yerlerde uygulanır.
4. MANEVİ UNSUR
Bu suç taksirle işlenmez ancak doğrudan kastla işlenebilir. Saik önemli olmayıp özel kast da aranmaz. Suç kastının tespiti çok önemlidir.
5. İŞTİRAK
İştirak; bir kişi tarafından işlenebilen suçun, birden fazla kimsenin önceden işbirliği yapmaları sonucu gerçekleştirmeleri olarak tanımlanmıştır. İştirak bakımından kural olarak bir özellik taşımaz.
Yapı ruhsatı olmadan ya da ruhsata aykırı olarak bina yapmak veya yaptırmak fiilinde yapan ve yaptıran kişiler müşterek faildirler. Zira yapı ruhsatı olmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapmak fiili ile yapı ruhsatı olmadan ya da ruhsata aykırı olarak bina yaptırmak fiili aynı suç içerisinde düzenlenen seçimlik hareketleridir. İştirakten bahsedebilmek için aynı suç üzerinde birlikte suç işleme kararının olması gerekir. Bu fıkra açısından yapma ve yaptırma fiilleri aynı suç içerisinde düzenlenen birbirinin alternatifi seçimlik hareketler olduğundan yapan ve yaptıran kişiler arasında müşterek faillik durumu meydana gelecektir[31].
TCK’nın 184/3. maddesinde düzenlenen yapı kullanma izni alınmamış binalarda sınai faaliyete müsaade etme fiili özgü suç olup fiil ancak sınai faaliyete müsaade etmeye yetkili bir kişi tarafından işlenebilmektedir. Bu nedenle TCK ‘nın 40/2. maddesine göre özgü suçlarda ancak özel faillik sıfatını taşıyan kişiler fail olacaklar ve onlar dışında kalan diğer kişiler ise azmettiren ya da yardım eden olarak suça katılabileceklerdir[32].
6. TEŞEBBÜS
Birinci fıkradaki suça teşebbüs mümkün olup Yargıtay kararlarında belirtildiği üzere yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı bina yapma veya yaptırma suçunun tamamlanmış olması için binanın bitirilmiş olmasının gerekmediği, binanın yapımına başlanmış olmasının yeterli olduğuna dair kararlar vermiştir[33].
İkinci fıkradaki suça teşebbüs mümkün değildir. Fiil, yapı ruhsatiyesi olmadan başlatılan inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiyelere elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılmasına müsaade etmektir. Müsaade etmekten ibaret olan fiilin sırf tek bir hareketten ibaret olduğu ve bunun bölünemez bir hareket olduğunu açık olup hareketin bölünemediği suçlarda teşebbüs mümkün değildir[34].
TCK’nın 184/3. maddesinde düzenlenen fiil yapı kullanma izni alınmamış binalarda sınai faaliyetin icrasına müsaade etmedir. Suç, sınai faaliyetin icrasına müsaade edilmesi ile tamamlanmakta olup teşebbüse elverişli değildir[35].
7. İÇTİMA
TCK’nın 44. Maddesinde farklı neviden fikri içtima düzenlenmiştir. Kişi, işlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşumuna neden olabilir; ancak “non bis in idem” kuralı gereğince bu fiilden dolayı ancak bir defa cezalandırılabilir. Gerçekleştirdiği fiilin birden fazla farklı suçun oluşumuna neden olması durumunda, failin bu suçlardan en ağır cezayı gerektiren suç nedeniyle cezalandırılması yoluna gidilmelidir. Böylece, bir fiilden dolayı kişinin birden fazla cezalandırılmasının önüne geçilmek amaçlanmıştır[36]. 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kanunu Muhalefet suçu ile imar kirliliğine neden olma suçundan ayrı ayrı dava açılmış ise TCK’nın 44. maddesi gereğince sadece 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kanunu Muhalefet suçundan hüküm kurulmalıdır. Nitekim Yargıtay’ın aynı doğrultudaki bir kararında şöyle denilmektedir; Suça konu yerin arkeolojik sit alanı sınırları içinde kaldığının anlaşılması karşısında 2863 sayılı Kanuna muhalefet suçundan suç duyurusunda bulunularak, dava açılması halinde söz konusu davaların birleştirilmesi suretiyle TCK’nın 44. maddesine göre, sanığın eyleminin 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kanunu’nun 65. maddesinde belirtilen nitelikte olup olmadığı hususu da irdelenerek, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekir[37]. İmar kirliliğine neden olma suçu ile mühür bozma suçu birlikte işlendiğinde gerçek içtima kuralları gereğince her iki suçtan ayrı ayrı hüküm kurulmalıdır.
İddianame tanzim edilmeden şüpheli imar kirliliğine neden olma eylemini birden fazla kez gerçekleştirirse hakkında TCK’nın 43. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümleri uygulanacaktır.
Özetle ruhsatsız veya ruhsata aykırıbinanın mühürlenmesinde sonra, önce mühür kaldırılmış ve daha sonra inşaata devam edilmiş ise, artık birden fazla hareket söz konusu olduğundan, fikri içtima uygulanamayacaktır. Bu durumda, fail birden fazla kez TCK’nın 184/1. maddesini, bir kez ise TCK ‘nın 203. maddesini ihlal etmiş olacaktır. İki farklı eylemle iki farklı suç tipini ihlal eden fail hakkında TCK 203. maddesi ile TCK 184/. maddesi arasında gerçek içtima kuralları gereğince iki ayrı suçtan cezai işlem yapılacaktır. TCK m. 184/1 maddesinin birden fazla kez ihlal edildiği hallerde bu suç tipi açısından şartları varsa TCK’nın 43. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümleri uygulanmalı, eğer zincirleme suça ilişkin koşullar oluşmamış ise, faile hakkında TCK’nın 184/1 hükmünden iddianame düzenlendikten sonra yeniden imar kirliliğine neden olma suçu işlenmiş ise ikinci kez dava açılmalı ve suçun unsurlarının oluşması halinde failin ikinci kez cezalandırılması sağlanmalıdır[38].
İmar kirliliğine neden olma suçu başlığı altında düzenlenen yapı ruhsatiyesi olmadan başlatılan inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiyelere elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılmasına müsaade etme suçu ve yapı kullanma izni alınmamış binalarda herhangi bir sınai faaliyetin icrasına müsaade etme suçunun bir kamu görevlisi tarafından işlenmesi halinde içtima durumunun olup olmayacağının tespiti gerekir. Kamu görevlisi tarafından yasada açıkça sayılan bağlantıları yapmak görev tanımı dışında olup kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı davranmasını içermektedir. Bu durum TCK’nın 257. maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçunu gündeme getirir. TCK ‘nın 257. maddesine göre belirlenen görevi kötüye kullanma suçundan dolayı failin cezalandırılabilmesi için failin işlemiş olduğu suçun ayrıca kanunda başka bir suçu vücuda getirmemiş olması gerekir. İmar kirliliğine neden olma suçu gibi başlı başına farklı bir suç tipi TCK’da düzenlenmiş olduğundan imar kirliliğine neden olma suçun belirlenen fiilleri icra eden kamu görevlisi aynı zamanda görevi kötüye kullanmak suçundan cezalandırılmayacaktır[39]. Burada genel norm özel norm ilişkisi bulunmakta olup görevi kötüye kullanma suçu torba suç niteliğindedir. Özel bir norm bulunması halinde genel norm olan görevi kötüye kullanma suçundan ayrıca soruşturma yapılamaz. Bu nedenle belirtilen eylemleri gerçekleştiren kamu görevlilerinin soruşturması da soruşturma iznine tabi bulunmamaktadır. Cumhuriyet savcısının doğrudan soruşturma yapma yetkisi bulunmaktadır.
8. GÖREVLİ MAHKEME
Görevli mahkeme asliye ceza mahkemesidir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 12/1.fıkrasına göre, davaya bakma yetkisi, kural olarak suçun işlendiği yer mahkemesine aittir.
9. ZAMANAŞIMI
TCK’nın 66. maddesinde belirtildiği üzere çeşitli suçlar bakımından dava zamanaşımı gerçekleştiğinde, kanunda gösterilen sürelerin geçmesiyle belirli bir suçtan dolayı dava açılamayacağı gibi, açılmış olan davaya da devam edilemez. Dava zamanaşımının dolması nedeniyle mahkemenin kamu davasının düşmesine karar vermesi gerekir. 5237 sayılı Kanun’un 184. maddesinde yaptırıma bağlanmış suçlar açısından, TCK madde 66/1-e gereğince, dava zamanaşımı sekiz yıldır.
Zamanaşımını kesen nedenlerin varlığı halinde dava zamanaşımı süresi yeniden işlemekte ise de, zamanaşımını kesen en son işlem, 09.07.2015 tarihli savunma olup, anılan tarihten itibaren 5237 sayılı TCK’nın 66/1-e maddesinde öngörülen 8 yıllık zamanaşımı inceleme tarihinden önce 09.05.2023 tarihinde gerçekleşmiş olmakla, dosya içeriği itibariyle de, 5271 sayılı CMK’nın 223/9. maddesindeki derhal beraat kararı verilmesini gerektirir şartlar bulunmadığından, hükmün, gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle kama davasının düşmesine karar verilmesi gerekir[40].
Sanığın yargılama konusu eylemi için 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 184/1. maddesi uyarınca belirlenecek cezasının türü ve üst haddine göre, aynı Kanun’un 66/1-e maddesi gereği 8 yıllık olağan dava zamanaşımı öngörüldüğü anlaşılmış, 67/2-d maddesi uyarınca zamanaşımını son kesen işlem olan, bozma öncesi mahkûmiyet hükmünün kurulduğu 23.11.2015 tarihinden, temyiz incelemesi tarihine kadar 8 yıllık olağan dava zamanaşımının gerçekleşmiş olduğu belirlenmiştir. Açıklanan nedenle katılan vekilinin temyiz isteği yerinde görüldüğünden hükmün, 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu’nun 321/1. maddesi gereği bozulmasına, bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden aynı Kanun’un 322/1-1. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, sanık hakkındaki kamu davasının 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/8. maddesi gereği gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle, oy birliğiyle düşmesine karar verilmiştir[41].
10. SORUŞTURMA VE DELİLLENDİRME
Bu suçlar Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından re’sen soruşturulur. Cumhuriyet savcısı şikâyet, ihbar veya başka bir suretle suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrendiği anda gerekli araştırma ve delil toplama sürecini tamamlayarak kamu davası açılmasını gerektirir yeterlilikte delil elde ederse iddianame düzenler. Ön ödeme, uzlaştırma veya seri muhakeme usulleri uygulanamaz.
Suç duyurusu yazısı ve içeriği, şüphelinin savunması, olaya ilişkin tutanaklar, bilirkişi raporu, şüpheliye ait nüfus ve adli sicil kaydı, tanık ifadeleri ile soruşturma ve yargılamanın adil yargılanma ilkeleri ışığında yapılması şarttır. Ayrıca maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından suça konu yerde keşif yapılması şarttır. Keşfe hâkimin gitmesi ve atılı suçun unsurlarının oluşup oluşmadığını mahallinde görmesinde hukuki ve fiili yarar bulunmaktadır. Eğer tadilat yapılmış ise keşif tarihi itibarı ile yapılan tadilatlarla ilgili onaylı projenin bulunup bulunmadığı, yapılan bu değişikliklerdeki, eskime, yıpranma, kabarma ve korozyon durumuna göre ve yıpranma oranını da içeren teknik verilerek göre yapılan aykırılıkların ışığında yapım tarihinin tespitinin mümkün olup olmadığının hava fotoğraflarına uygunluğu açısından da araştırılması gerekir.
İmara aykırılığı ortadan kalkan yapılar hakkında yapı kayıt belgesi düzenlenmesi gerekir. Yapı kayıt belgesi ile elektrik su ve doğalgaz bağlanabilmesi, binada kat mülkiyeti ve cins değişikliği yapılabilmesi, belge alındıktan sonra eksik inşaat işlerinin tamamlanabilmesi, basit onarım ve tadilat yapılabilmesi mümkün olabilmektedir.
Mahkemece sanık hakkında imar kirliliğine neden olmak suçundan dava açılıp sanığın eyleminin Yargıtay 18. Ceza Dairesinin 02.07.2019 tarihli, 2019/2932 Esas, 2019/11453 Karar sayılı ilamı ile 3194 sayılı İmar Kanunu’na eklenen geçici 16. madde uyarınca değerlendirilmesi gerekebilmektedir. Bu durumda mahkemece suça konu yerin sit alanında kalıp kalmadığına ilişkin yapılan araştırma neticesinde davaya konu yerin 1. derece doğal ve 1. derece arkeolojik sit alanında kaldığının ilgili kurumlardan gelen cevabi yazılar ile anlaşılması üzerine 2863 sayılı Kanuna aykırılık suçundan suç duyurusunda bulunulması gerekir. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından birleştirme talepli iddianame ile sanık hakkında 2863 sayılı Kanuna aykırılık suçundan dava açılması gerekir.
Mahallinde fen, arkeolog ve inşaat mühendisi bilirkişiler refakatinde keşif icra edilerek, yapıda kullanılan malzemelerin cinsi, yıpranma durumu, renk solmaları, paslanma ve karbonlaşma gibi teknik veriler değerlendirilmek suretiyle suça konu yapılar ve iskelelerin yapılış zamanı ile taşınmazın yer aldığı bölgenin sit alanında kalıp kalmadığı hususları tereddütsüz şekilde belirlenip, sit alanında kaldığının tespit edilmesi halinde, tescile ilişkin Kurul kararının mahallinde usulüne uygun vasıtalarla ilan edilip edilmediği hususu araştırılarak, buna ilişkin belgeler dosya arasına alındıktan sonra sanığın hukuki durumunun takdir ve tayin edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi hukuka aykırılık oluşturmaktadır[42].
Yapı kayıt belgesinin gerçekliğinin saptanması konusunda Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü vasıtasıyla gerekli araştırmanın yaptırılması gerekir. Davaya konu yapı veya yapıların kim tarafından ne zaman yapıldığının belirlenmesi şarttır.
Suça konu yapının kaldırılarak imara uygun hale getirildiğinin belirtilmesi halinde bu yöndeki savunmaların doğruluk derecesinin belirlenmesi açısından bu işlemlerin ilgili belediye tarafından gerçekleştirilmiş olup olmadığının araştırılması gerekir. Nitekim Yargıtay’ın aynı doğrultudaki bir kararında şöyle denilmektedir; Sanık müdafisinin temyizinde, suça konu yapının kaldırıldığını belirtmesi karşısında, bu imalatın sanık tarafından yıkılıp yıkılmadığının araştırılması, yıkılmış ise bu işlemlerin ilgili belediye tarafından gerçekleştirilmiş olması halinde, sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 184/5. maddesindeki düzenlemeden faydalanabilmesi için yıkım masraflarını karşılayıp karşılamadığı ve sanığa yıkım masrafları açısından katılan Belediye tarafından bildirimde bulunulup bulunulmadığı belirlendikten sonra sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden eksik incelemeyle hüküm kurulması nedenleriyle hukuka aykırılık görülmüştür[43].
11. SAVCILIK VE MAHKEME KARARLARI
11.1. Mahkûmiyet Mütalaası
Cumhuriyet savcısının ruhsatsız veya ruhsata aykırı bina yapma eylemine ilişkin açılan kamu davası ile ilgili olarak esas hakkındaki mütalaası şöyle olmalıdır; Yapılan yargılama sonucunda sanığın belediye sınırları içerisinde kalan .. mahallesi .. ada .. nolu parsel sayılı taşınmaz üzerinde izinsiz ve ruhsatsız bir şekilde bina yapmak sureti ile üzerine atılı imar kirliliğine neden olma suçunu işlediği iddia, suç duyurusu müzekkeresi, yapı tatil zaptı, bilirkişi raporları, sanık ikrarı, olayın oluş ve işleyiş şekli ile tüm dosya kapsamından anlaşılmakla sanığın eylemine uyan TCK 184/1, 53/1 maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur.
11.2. Soruşturma ve Yargılamanın Çerçevesi
Soruşturma ve yargılama sürecindeki işlemlerin usul ve kanuna uygun olarak yapılması gerekir. İddianame düzenlenmesi için gerekli olan yeterli şüphe halinde suça konu taşınmazın imara uygun hale getirilmemesi halinde Cumhuriyet savcılığı tarafından iddianame düzenlenir. İddianamenin kabulüyle başlayan kovuşturma aşamasında ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışılması ile yargılama sonucu oluşan vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırılması şarttır.
11.3. Delil Yokluğundan Beraat Kararı
Sanık hakkında her ne kadar imar kirliliğine neden olma suçundan 5237 sayılı TCK’nın 184/1 maddesine muhalefet suçundan cezalandırılması talebiyle kamu davası açılmış ise yapılan yargılamada, sanığın atılı suçu işlediğine dair savunmasının aksini kanıtlayacak şekilde mahkûmiyetine yeterli kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinde, sanığın atılı suçu işlediği sabit olmadığı hallerde CMK 223/2-e maddesi uyarınca sanığın beraatına karar verilmelidir. Sanık eğer kendisini vekil ile temsil ettirmiş ise karar tarihinde yürürlükte olan AAÜT uyarınca sanık vekili için tayin ve takdir olunan vekâlet ücretinin maliye hazinesinden alınarak sanığa verilmesine hükmedilmelidir. Ayrıca yargılama giderlerinin kamu üzerinde bırakılmasına karar verilmelidir.
11.4. Düşme Kararı
5237 sayılı Kanun’un 184 üncü maddesinin beşinci fıkrası gereğince, kişinin ruhsata aykırı olarak yaptığı veya yaptırdığı binayı imar planına ve ruhsatına uygun hale getirmesi halinde açılan kamu davasının düşmesine karar verilmesi gerekir.
11.5. Mahkûmiyet Kararı
5237 sayılı Kanun’un 184. maddesine aykırılık halinde suça konu yapınan imara uygun hale getirilmemesi veya soruşturma ile yargılamada Cumhuriyet savcılığına veya mahkemeye sunulan yapı kayıt belgesinin suça konu aykırılığın tamamını kapsamadığının anlaşılması halinde sanık bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile güvenlik tedbirine mahkûm edilmekte olup ayrıca yargılama giderleri de sanığa yükletilmelidir.
11.6. Yargılamaya Egemen İlkeler
Sanığa yükletilen imar kirliliğine neden olma eylemiyle açılan kamu davasında eylemin sanık tarafından işlendiğinin kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların istinaf ve/veya temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz olarak belirlenmesi gerekir. Ayrıca mahkeme tarafından vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırılması ile eylemin doğru bir şekilde nitelendirilmesi ve verilen cezanın suç için kanunda öngörülen cezaların sınırları içerisinde takdiri indirim sebepleri de gözetilerek belirlenmesi şarttır. Kısa süreli hapis cezasının koşullarının bulunması halinde paraya çevrilmesi ve taksitlendirilmesi gerekir.
11.7. Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararı Verilemeyeceği
Sanık hakkında hükmedilen hapis cezası iki yılın altında bile olsa verilen ceza miktarı açısından 5271 sayılı CMK’nın 231/5 maddesi kapsamında kalmakta ise de; sanığın suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen gidermemesi nedeniyle, Yargıtay 18. Ceza Dairesinin 2017/1212 esas ve 2017/5885 karar sayılı ilamı doğrultusunda 5237 sayılı TCK ‘nın 184/5 maddesindeki düzenleme dikkate alınarak sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilemez.
11.8. Cezanın Ertelenmesi Kararı Verilebileceği
5237 sayılı TCK’nın 51. maddesinin (1). fıkrası gereğince sanığa verilen hapis cezasının 2 yıl veya 2 yıldan az olması, getirtilen adli sicil kaydına göre suç tarihinden önce üç aydan fazla hapis cezasına mahkum edilmemiş olması halinde, sanığın suçu işledikten sonra yargılama sürecindeki davranışı nedeniyle pişmanlık duyduğu ve tekrar suç işlemeyeceği konusunda kanaat oluşması nedeniyle sanığa verilen cezanın takdiren ertelenmesine karar verilebilmektedir. Mahkemece erteleme veya talebe rağmen ertelememe kararları gerekçeli olmak zorundadır.
11.9. İstinaf veya Temyiz Aşamalarında Sunulan Yapı Kayıt Belgesinin Sonuçları
Sanık müdafisinin istinaf veya temyiz dilekçesi ekinde fotokopi şeklinde yapı kayıt belgesi sunmuş olması karşısında, sunulan belgenin doğruluğu ile suça konu yerdeki eksikliğe ilişkin olarak düzenlenip düzenlenmediği araştırılarak, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi gerekir[44].
Karar kesinleşinceye kadar alınan yapı kayıt belgesi ile açılan kamu davası düşmektedir. Nitekim Yargıtay’ın aynı doğrultudaki bir kararında şöyle denilmektedir; ”Sanık hakkında, mevcut bodrum ve zemin kat üzerine kaçak olarak ilave 1. normal kat inşaatı yaptığından bahisle kamu davası açıldığı ve davaya konu imalata ilişkin olarak da sanık tarafından yapı kayıt belgesi alındığı gözetilmeden, hatalı değerlendirmeyle sanık hakkında düşme yerine mahkûmiyet kararı verilmesi hukuka aykırı bulunmuştur”[45].
Sanık hakkında imar kirliliğine neden olma suçundan cezalandırılması talebi ile kamu davası açılmış ise; sanığın ruhsata aykırı suça konu binayı dava açıldıktan sonra yargılama devam ederken imar barışı kapsamında yapı kayıt belgesi aldığı, yapı kayıt belgesinin iptaline ilişkin dosyaya yansıyan bir evrak olmadığı bu hali ile sanığın aykırılık oluşturan durumu eski hale getirip getirmediğinin, yani suça konu binanın imara uygun olup olmadığının somut olayın özelliklerine göre ilgili belediyeden veya İstanbul Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünden sorulması gerekir. 5237 sayılı TCK’nın 184/5. maddesi gereğince suça konu binanın imara uygun hale getirilmesi halinde açılan kamu davasının düşürülmesine ve yargılama giderlerinin kamu üzerinde bırakılmasına karar verilmelidir.
CENK AYHAN APAYDIN
Avukat-Yazar
[1] Giyik, Abdulbaki, İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu, TBB Dergisi 2018 (134), 72.
[2] TCK’nın 184. Maddesinin gerekçesi.
[3] Aslan, Suzan, İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Kamu Hukuku Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2019, 2.
[4] Özgenç, İzzet, Genel Hükümler, 193.
[5] Sütçü, Nezih, “İmar Kirliliğine Neden Olma Suçunun Tahlili”, Legal Hukuk Dergisi, Mart, 2005, S: 27, ( 979-995), 984-085.
[6] Yıldız, Ali Kemal, “İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu ”, GÜHFD – Prof. Dr. Erden Kuntalp’e Armağan (C:II), S:2, Y:2004, 294.
[7] Yılmaz Sacit, Çevre Hukuku Bağlamında Türk Ceza Kanunundaki Çevre Suçları, Ankara, 2013, 176.
[8] Meran, Necati, “İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu Üzerinde Bir İnceleme”, Terazi Hukuk Dergisi, S:29, Ocak 2009, (169-185), 171.
[9] Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 17. 10. 2024 tarihli, 2023/3670 esas ve 2024/5476sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[10] Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 03. 04. 2024 tarihli, 2024/2804 esas ve 2024/4974 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[11] Giyik, 74.
[12] Aslan, 48.
[13] Giyik, 111-112.
[14] Ceyhan, İbrahim, “İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu”, CHD, S: 10, Y: 2009, 90.
[15] Giyik, 80.
[16] Özgenç, İzzet, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi (Genel Hükümler), 3. Baskı, Ankara, 2006, 916.
[17] Aslan, 26-27.
[18] Yıldız, 296.
[19] Ceyhan, 90
[20] Giyik, 111.
[21] Aslan, 27.
[22] Giyik, 81.
[23] Hafızoğulları, Zeki/ Özen Muharrem, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler Topluma Karşı Suçlar, Ankara, 2012, 70.
[24] Aslan, 29.
[25] Çolak, Nusret İlker, İmar Hukuku, 1. Baskı, İstanbul, 2010, s. 7.
[26] Giyik, 111.
[27] Kalabalık, Halil, İmar Hukuku Dersleri, 8. Baskı, Ankara, 2017, 33.
[28] Aslan, 25-26.
[29] Hafızoğulları/Özen, Çevreye Karşı Suçlar, 651-652.
[30] Aslan, 70.
[31] Aslan, 93.
[32] Çelen Ömer, “Bir İştirak Şekli Olarak Yardım Etme (Asli Fail Yardım Eden Ayrımı)”, Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya, 2015, 99.
[33] Sanığın ruhsatlı olan zemin ve birinci katının üzerine yapı ruhsatiyesi almadan ikinci katının betonarme kolon ve kirişlerinden bazılarının betonunu döktüğü ve tuğla duvarlarını kısmen ördüğünün kabul edilmesi karşısında TCK 184/1’de tanımlanan imar kirliliğine neden olma suçunun oluşması için bina yapılmasına yönelik inşa faaliyetine başlanması yeterli olup, sanık tarafından inşaatı sürdürülen yapının, insanların oturmalarına yarayan konut niteliğinde olduğu ve dolayısıyla 3194 sayılı Kanunun 5’inci maddesinde tanımlanan bina kapsamında kaldığı açık olduğu halde, yapılan imalatların –bina tarifine uymayan- yapı niteliğinde kaldığından bahisle yerinde görülmeyen gerekçe ile beraat kararı verilmesi yasaya aykırılık oluşturmaktadır. Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 04.05.2011 tarihli, 8715 esas ve 6187 sayılı kararı.
[34] Aslan, 92.
[35] Arısoy, Mine, “5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nda İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu”, Terazi Hukuk Dergisi, Eylül, 2007, S:13, (87-105), 9
[36] TCK’nın 44. Maddesinin gerekçesi.
[37] Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 17. 10. 2024 tarihli, 2023/3670 esas ve 2024/5476 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[38] Giyik, 100.
[39] Meran, 181.
[40] Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 17. 10. 2024 tarihli, 2023/3670 esas ve 2024/5476sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[41] Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 10. 10. 2024 tarihli, 2021/40261 esas ve 2024/12216 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[42] Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 13. 10. 2024 tarihli, 2022/ 7 esas ve 2024/4937 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[43] Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 25. 09. 2024 tarihli, 2022/16357 esas ve 2024/11137 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[44] Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 15. 10. 2024 tarihli, 2022/9727 esas ve 2024/12549 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[45] Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 09. 10. 2024 tarihli, 2021/39355 esas ve 2024/12163 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).