KASTEN İNSAN ÖLDÜRME SUÇLARINDA MAHKEMENİN YOL HARİTASI ( III. BÖLÜM)
1. Failin bir suç işleyip işlemediğine dair basit şüphe ile başlatılan ceza muhakemesi süreci, failin suçu işlediğinin sübuta ermesi halinde mahkûmiyet kararı verilerek tamamlanır. Kasten insan öldürme suçundan mahkûmiyet kararı verebilmesi için mahkemenin sanığa isnat edilen suçun sanık tarafından gerçekleştirilmiş olduğunu, duruşmada tartışılmış olan delillere dayanarak ortaya çıkarmak mecburiyetindedir. Eğer mahkeme, sanığın eylemi gerçekleştirip gerçekleştirmediği konusunda vicdani bir kanaate ulaşamıyorsa ve eylemi sanığın gerçekleştirmiş bulunduğunu delillere dayanarak vicdani kanaati ile söyleyemiyorsa, sanığın atılı suçu işlemediği kabul edilir. Bu ilkeye, ceza muhakemesi hukukunda “şüpheden sanık yararlanır ilkesi” denilmektedir[1].
2. Ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri kuşkudan sanığın yararlanması ilkesidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılabilmesi için suçun kuşkuya yer olmayacak şekilde ispat edilmiş olması gerekir. Kuşkulu ve aydınlatılmamış olaylar ve iddialar sanık aleyhine yorumlanarak kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti ihtimallere değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. İspat teorik de olsa, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermektir. O halde, ceza yargılamasında mahkûmiyet, büyük veya küçük bir ihtimale değil, kuşkudan uzak kesinliğe dayanmalıdır. Adli hataların önüne geçmenin tek yolu budur[2].
3. Yargılamanın temel unsurlarından biri de Anayasa’nın 141. maddesinde düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir. Yargılamanın açıklığı ilkesinin amacı adli mekanizmanın işleyişini kamu denetimine açarak yargılama faaliyetinin saydamlığını güvence altına almak ve yargılamada keyfiliği önlemektir. Bu yönüyle ilke hukuk devletinin en önemli gerçekleştirme araçlarından birini oluşturur. Ancak bu her türlü yargılamanın mutlaka duruşmalı yapılması zorunluluğu anlamına gelmez. Adil yargılama ilkelerine uyulmak şartıyla usul ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara bağlanması anayasal hakların ihlalini oluşturmaz. Duruşmalı yargılama ilkesi, adil yargılanma hakkının gereklerinin bir bütün olarak uygulanmasını gerektiren ilk derece mahkemelerindeki ceza davalarında ve kişinin, duruşmada, kendi savunmasını yaparken lehe delilleri ortaya koyması, aleyhe delilleri dinlemesi ve tanıkların sorgu ve çapraz sorgusuna katılması gibi haklarının bulunduğu durumlarda bilhassa önemlidir. Diğer taraftan duruşmalı yargılama ilkesi her yargılama için mutlak bir yükümlülük değildir. Bu durum, kişinin kendi özgür iradesi ile açık veya zımni olarak duruşmadan feragat edebilmesinin adil yargılanma hakkı açısından mümkün olmasının bir sonucudur. Dolayısıyla mahkemelerde duruşmalı yargılama gerektirmeyen usul hükümlerinin uygulanabilmesi de mümkündür. Özellikle ceza yargılaması dışındaki yargılamalarda, yargılamaya konu olguların güvenilir veya duruşma gerektirecek bir itiraza konu olmaması durumunda ve mahkemelerin, tarafların sunduğu belgeler ve diğer yazılı materyallerle adil ve makul karar verebileceği durumlarda duruşmalı yargılama yapılması gerekmeyebilir. Bununla birlikte yargılamaya taraf olan kişilerin hakkaniyetli yargılama temelinde beyanlarını sözlü vermesinin gerektiği durumlarda duruşma yapılmaması yargılamanın bir bütün olarak adil olmasını engelleyebilir[3].
4. Ceza yargılamasında vicdani delil sistemi geçerlidir. Vicdani delil sistemi, uzun tarihsel bir gelişim sonucunda varılmış önemli bir aşamadır. Vicdani delil sistemi tabiri, hem her şeyin delil olarak kabul edilmesi serbestliğini, hem de delillerin serbestçe değerlendirilmesi serbestliğini ifade eder. Gerçekten de maddi gerçeği arayan ceza muhakemesinde, belli hususların belli delillerle ispatı zorunlu olmadığı gibi, hâkim, tarafların ileri sürdüğü delillerle de bağlı değildir. Bu nedenle ceza muhakemesinde hukuka uygun yöntemlerle elde edilmiş her şey delil olabilir, yani delil serbestliği geçerlidir. Bununla birlikte hâkim kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Hâkim, delil olarak ileri sürülen hususların delil olabilme yani ispat değerini vicdani kanaatiyle serbestçe takdir eder. Buna da delillerin serbestçe değerlendirilmesi ilkesi denilir. Bu iki ilke bugün modern ceza muhakemesinde “vicdani delil sistemini” oluşturmaktadır. Nitekim CMK’nin “delilleri takdir yetkisi” başlıklı 217. maddesinde; “hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir. Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir” denilmek suretiyle vicdani delil sisteminin ceza hukuku sistemimiz açısından da geçerli olduğu açıkça kabul edilmiştir[4].
5. Adil yargılanma hakkının muhtevası, savunma ve müdafisinin yardımından faydalanma hakkı yönünden iç hukukumuzun da bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/3-c maddesinde belirlenmiştir. Buna göre, bir suç ile itham edilen herkes, kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından faydalanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddi olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek hakkına sahiptir. Anılan madde gereğince, bir suç isnadı altında bulunan kişi savunma hakkının kullanılmasında, kendisini bizzat savunma, seçtiği bir müdafi yardımından yararlanma ve bir müdafi tayin etme imkânından yoksun ise ve adaletin selameti için gerekli görülürse re’sen atanacak bir müdafi yardımından yararlanma olmak üzere üç ayrı hakka sahiptir. Bu nedenle, suç isnadı altında bulunan kişinin kendisini bizzat savunması talep edilemez. Savunma hakkının etkin bir şekilde kullanma imkânını sağlayan müdafi yardımından yararlanma hakkı aynı zamanda adil yargılanma hakkının diğer bir unsuru olan “silahların eşitliği” ilkesinin de gereğidir[5].
6. Kasten insan öldürme suçlarında şüpheli veya sanık tutuklu ise soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından CMK’nın 100. maddesi hükümleri göz önünde bulundurularak, şüpheli veya müdafisi dinlenilmek suretiyle karar verilir. Tutukluluk durumunun incelenmesi, yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir. Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde de re’sen karar verir.
7. Sanık hakkında haksız tahrik indirimi yapılırken mahkemece somut olayın özellikleri göz önünde tutulmalıdır. Nitekim Yargıtay’ın aynı doğrultudaki bir kararında şöyle denilmektedir;” Oluşa ve tüm dosya içeriğine göre, psikolojik rahatsızlığı ve aynı zamanda madde bağımlığı nedeniyle zaman zaman hırçınlaşarak aile bireylerine saldırgan tavırlar sergileyen ve darp eylemlerinde bulunan maktulün, hal ve hareketlerinin çekilmez bir duruma ulaşması, olay günü maktulün, annesi ve babasını bıçakla tehdit edip babası olan sanığı bıçakla yaralaması hususları gözetilerek, maktulden kaynaklanıp babası olan sanığa ve aile bireylerine yönelen eylemlerin ulaştığı boyuta göre, 18 yıldan 24 yıla kadar hapis cezası öngören 5237 sayılı Kanun’un 29. maddesi ile yapılan uygulamada azamiye yakın oranda ceza indirimi yerine, yazılı şekilde uygulama yapılarak sanığa fazla ceza tayini, hukuka aykırı bulunmuştur”[6].
8. Kasten insan öldürme suçunun failleri olarak yargılanan sanıklardan birinin savunmasının diğer sanıklar yönünden savunmada karşılıklı suçlama olduğu durumlarda sanıklar arasında menfaat uyuşmazlığının bulunduğu, yani sanıkların menfaatleri arasında çatışma olduğu hallerde farklı müdafilerin yardımından yararlanmaları gerekir.
9. CMK’DE OTOMATİK TEMYİZ OLMAYIP SANIK VEYA MÜDAFİSİ KARAR KESİNLEŞİNCEYE KADAR TEMYİZDEN FERAGAT EDEBİLİRLER. Nitekim Yargıtay’ın aynı doğrultudaki bir kararında şöyle denilmektedir; “Sanık müdafi temyiz istemini, kanunî süresi içinde öne sürdükten sonra, sanığın cezaevinden gönderdiği 03.08.2023 tarihli dilekçesi ile temyiz hakkından feragat ettiğini belirttiği anlaşılmış olup, 5271 sayılı Kanun’un 266’ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz isteminden vazgeçme nedeniyle adı geçen sanık yönünden dava dosyasının incelenmeksizin iadesine karar verilmiştir[7].
10. TEMYİZ ÖN İNCELEMESİNDE ŞU HUSUSLAR İNCELENMEKTEDİR; Kararın temyiz edilebilir olup olmadığı, temyiz edenlerin hükümleri temyize hak ve yetkilerinin bulunup bulunmadığı, temyiz istemlerinin süresinde olup olmadığı, temyiz dilekçelerinde temyiz sebeplerine yer verilip verilmediği ve temyiz istemlerinin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı incelenmelidir.
Doç. Dr. Cengiz APAYDIN Cumhuriyet Savcısı | Cenk Ayhan APAYDIN Avukat-Yazar |
CEZA HUKUKU BİLİNCİ TV
cezahukukubilinci.org
[1] Yenisey, Feridun, Uygulanan ve Olması Gereken Ceza Muhakemesi Hukuku Duruşma ve Kanun Yolları, İstanbul, 1990, 143.
[2] Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun, 04.04.2006 tarihli, 3-35/97 sayılı kararı.
[3] Bkz. Ünver/Hakeri, 14. Baskı, 48-49. AYM, Bireysel Başvuru, 10/12/2014, Başvuru No: 2013/583. Ayrıca bkz. AYM, Bireysel Başvuru, 17/9/2013, Başvuru No: 2013/664. İHAM kararları için bkz. Findlay/Birleşik Krallık, B.No: 22107/93, 25/2/1997, § 79; Jussilia/Finlandiya, B.No: 73053/01, 23/11/2006, § 40; Hakansson ve Sturesson/İsveç, 11855/85, 21/2/1990, § 66; Döry/İsveç, B. No. 28394/95, 12/11/2002, § 37; Pursiheimo/Finlandiya, B.No: 57795/00, 25/11/2003; Göç/Türkiye, B.No: 36590/97, 11/7/2002, § 51.
[4] Ünver, Yener, Ceza Yargılaması Hukukunda İspata İlişkin Bir Yargıtay İBK’nin İncelenmesi, İÜHFM, 1995-1996, S: 1-2, 193 vd.
[5] Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Pakelli/Federal Almanya Davası, B. No: 8398/78, 25.4.1983.
[6] Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 11. 07. 2024 tarihli, 2022/9699 esas ve 2024/5303 sayılı kararı ((UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[7] Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 23. 10. 2023 tarihli, 2022/14580 esas ve 2023/6425 sayılı kararı ((UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).