KİŞİSEL VERİLERİN HUKUKA AYKIRI OLARAK KAYDEDİLMESİ SUÇUNDA SORUŞTURMA USULÜ – AVUKAT CENK AYHAN APAYDIN
KİŞİSEL VERİLERİN HUKUKA AYKIRI OLARAK KAYDEDİLMESİ SUÇUNDA SORUŞTURMA USULÜ
1.GENEL OLARAK
Bireyin özel hayat alanı ile ters orantılı şekilde gelişen, çeşitlenen ve ilerleyen teknoloji nedeniyle, bireye ve özellikle bireyin sahip olduğu temel hak ve özgürlüklerin ihlaline yönelik tehlikeler ve/veya zararlar artarak devam etmektedir. Bireyin maruz kaldığı tehlike ve/veya zararlar kişisel verilerin korunması ihtiyacını ortaya koymaktadır. Çünkü kişisel verilerin önce kaydedilmesi daha sonra da yayılması kişilere maddi ve/veya manevi olarak büyük zararlar vermektedir[1]. Kişisel verilerin kaydedilmesi daha sonra yayılmasının bir ön koşulu olup kişisel verilerin hukuka aykırı olarak kaydedilmesinin bir tehlike suçu olması nedeniyle TCK’da suç olarak düzenlenmesinin yerinde olduğu kanaatindeyiz.
Kişisel verilerin neler olduğu insanlık tarihinin hemen her döneminde önemli bir yer tutmuştur. Bu durum hem ilkel çağlarda hem de modern çağda insanoğlunun içgüdüsel bir özelliği olan merak duygusu temelinde başkaları hakkındaki bilgileri öğrenme ve bilme arzusundan kaynaklanmıştır. İletişin artması ve çeşitlenmesi ile birlikte kişisel veriler, devletin toplumu yönetmesi ile yönetilenler üzerindeki gözetimin sağlanması, bireysel ve toplumsal gelişme amacına hizmet etmesi gibi nedenlerle önemli ve korunması gereken bir alan haline gelmiştir[2].
Kişisel verilerin hukuk düzeni tarafından himaye gören bir hukuksal değer olarak kabul edilmesi bazı gelişmiş ülkelerde göreceli olarak uzunca bir geçmişe sahip olsa da; bilişim teknolojilerindeki gelişmelere paralel olarak kişisel verilerin gerek elde edilmesine gerekse işlenmesine ve paylaşılmasına ilişkin süreçlerin olağanüstü hız kazanması ve bu itibarla kişisel verilerin evrensel düzeyde asimetrik biçimde yayılması, kişisel verilerin korunması gerekliliğinin tüm dünyada tartışılmasına yol açmıştır[3].
Türkiye’de de kişisel verilerin korunmasına yönelik ilk düzenlemeler 2005 yılında yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu3 (TCK) m. 135’te “Kişisel verilerin kaydedilmesi”, m. 136’da “Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme” ve m. 138’de “Verileri yok etmeme” suçlarına ilişkin düzenlemelerdir. 12.9.2010 tarihinde 5982 sayılı Kanun’un 2’nci maddesi ile Anayasa’nın 20’nci maddesine eklenen ek fıkra ile kişisel verilerin korunması anayasal boyuta kavuşturulmuştur. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin müstakil yasal düzenleme, 24 Mart 2016 tarihinde kabul edilen 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (KVKK) ile yapılmıştır[4].
Kişisel verilerin kaydedilmesi suçu TCK’nın 135. Maddesinde şöyle düzenlenmiştir; (1) Hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydeden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir. 2) Kişisel verinin, kişilerin siyasi, felsefi veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine; hukuka aykırı olarak ahlaki eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin olması durumunda birinci fıkra uyarınca verilecek ceza yarı oranında artırılır.
TCK m. 135/1 hükmüne göre suçun konusu özel niteliği olmayan kişisel verilerdir. Maddenin 2’nci fıkrası hükmüne göre ise, suçun niteliği aynı kalmakla birlikte konusu, özel niteliği olan (hassas veriler) veriler şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Hassas verilerin sahip oldukları önem nedeniyle daha ağır yaptırıma tabi tutulması yerindedir. Hassas verilerin ihlali durumunda, mağdurun yaşayacağı maddi ve manevi çöküntü daha ağır olmaktadır. Ancak TCK m. 135/2’nin ilk halinde, suçun konusu özel nitelikli kişisel veriler olsa bile 135’inci maddenin 1’inci fıkrasına göre cezalandırma öngörülmüştü. 6698 sayılı KVKK’nın 30’uncu maddesi ile özel nitelikli verileri ayrımı gözetilerek verilecek cezada yarı oranında artırım öngörülmüştür[5]. TCK’135/2. maddesi kapsamında korunan hukuki değerlerini önemi gözetilerek ağırlatıcı haller tek tek saymak suretiyle, özel hayata ilişkin suçlar açısından genel ağırlatıcı nedenlere ek ağırlatıcı nedenlerin kanun koyucu tarafından öngörülmesi kişisel veri kavramının yetkisiz kişilerce kaydedilmesinin oluşturabileceği zararları önlemeye yönelik bir tercihtir.
Öte yandan yasa koyucu özel hayata ve özel hayatın gizli alanına karşı suçlar açısından ortak ağırlatıcı bir neden kabul etmiş olup kişisel verilerin kaydedilmesi suçu TCK’nın 137. maddesine göre kamu görevlisi tarafından ve görevinin verdiği yetki kötüye kullanılmak suretiyle veya belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle, işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
Suçla korunan hukuki değer özel hayattır. Bu suç tipi Anayasada yer alan “herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz”, düzenlemesinin yaptırımını göstermektedir[6]. Özel hayat hakkı, insan hakları ve anayasal boyutunun yanı sıra özel ilişkiler açısından da gündeme gelebilmektedir. Özel hayat, toplumsal ve bireysel gelişmenin temeli olup bireyin devletle olan “dikey ilişkileri” ile bireyin bireyle olan “yatay ilişkilerini” ilgilendirir[7]. Özel hayat, bireyin kişiliğini geliştirmek ve değerlerine başkalarının müdahalesini engellemek için başka insanlar tarafından bilinmesini istemediği olgu ve olaylar bütünüdür[8].
Kişisel verilerin elde edilme amacına uygun bir şekilde kullanılması şarttır. Herkesin kendi hakkında kaydedilen bilgilere erişme ve bu verilerin kullanma şeklini öğrenme hakkı bulunmaktadır[9].
Kişisel veriler ile özel hayat arasındaki yakın ilişki, her iki hukuki değerin bir hak olarak Anayasa’nın 20’nci maddesinde düzenlenmiş olması ile de ortaya konulmaktadır. “Kişisel verilerin kaydedilmesi suçu” ile korunan hukuki değer, özel hayatın gizliliği ve özel hayatın korunması hakkına yönelik müdahalelerin önlenmesidir[10].
5237 sayılı TCK’da geniş anlamda kişisel verilerin korunmasına yönelik çeşitli suç tipler düzenlemiştir. 2016 yılında yürürlüğe giren KVKK’nın 17.maddesi ise kişisel verilerin korunmasına yönelik suçlar açısından TCK m.135-140 maddelerine atıf yapmıştır. Türk hukuku böylece kişisel verilerin ceza yaptırımı ile daha etkili bir şekilde korunmaya değer bir hukuk niteliğe sahip olduğunu kabul etmek suretiyle Anayasal teminatlar ışığında mahremiyet ve unutulma hakkı gibi kişilerin maddi ve manevi varlığını koruyup geliştirmesine hizmet eden hukuk değerler cezai müeyyideler ile korumayı amaçlamaktadır[11]. Kanaatimizce korunan hukuki değerler kişisel verinin niteliğine göre değişmekte olup karma niteliktedir. Kişilerin özel hayatı, sosyo ekonomik durumu, inanç sistemi, aidiyetleri, ruh ve beden sağlığı ile maddi ve manevi olarak kendisini koruma ve/veya geliştirme hakkın koruma altına alınmaktadır.
Her suçun bir hukuki konusu bulunmakta olup bu hukuki konu, suç oluşturan fiilin ihlal ettiği hukuki varlık veya hukuki değerdir[12]. Kişisel verilerin kaydedilmesi suçunun hukuki konusu kişisel veridir[13]. Kişisel veriler kapsam ve nitelik olarak iki türe ayrılmışlardır. Bunlar; özel nitelikli kişisel veriler ve genel nitelikli kişisel verilerdir. Üçüncü kişiler tarafından öğrenildiği durumda mağduriyet ve ötekileştirmeye neden olabilme ihtimali, genel nitelikli kişisel verilerden daha çok olmasından ötürü, özel nitelikli kişisel veriler özel kurallara bağlanmıştır. Türk Hukukunda özel nitelikli kişisel veri gruplarına, uluslararası düzenlemelerle genel itibariyle paralel şekilde, sınırlı sayıda yer verilmiştir[14].
Kişisel verilerin kaydedilmesi suçunun maddi konusu kişisel veridir. Kişisel verinin ne olduğu veya bundan ne anlaşılması gerektiği konusunda suç tipinde bir açıklık bulunmamaktadır[15]. Kişisel veri kavramından, kişinin, yetkisiz üçüncü kişilerin bilgisine sunmadığı, istediğinde başka kişilere açıklayarak ancak sınırlı bir çevre ile paylaştığı nüfus bilgileri (T.C. kimlik numarası, adı, soyadı, doğum yeri ve tarihi, anne ve baba adı gibi), adli sicil kaydı, yerleşim yeri, eğitim durumu, mesleği, banka hesap bilgileri, telefon numarası, elektronik posta adresi, kan grubu, medeni hali, parmak izi, DNA’sı, saç, tükürük, tırnak gibi biyolojik örnekleri, cinsel ve ahlaki eğilimi, sağlık bilgileri, etnik kökeni, siyasi, felsefi ve dini görüşü, sendikal bağlantıları gibi kişinin kimliğini belirleyen veya belirlenebilir kılan, kişiyi toplumda yer alan diğer bireylerden ayıran ve onun niteliklerini ortaya koymaya elverişli, gerçek kişiye ait her türlü bilginin anlaşılması gerekir[16].
Her veri kişisel veri olmayıp örneğin şirket sırları kurumsal veriler olarak kabul edildiğinden kişisel veri kapsamında değerlendirilemez. Aynı kapsamda olmak üzere ticari sır, bankacılık sırrı, müşteri sırrı, fenni keşif ve buluşlar ya da sınai uygulamaya ilişkin veriler kişisel veri olmayıp kişisel verilerin kaydedilmesi suçunun koruması altında değildir[17].
Ceza hukukunda yorum serbest olup kıyas yasağı bulunmaktadır. Suç tipinde yer alan değerlendirici unsurun ne anlama geldiği kıyas yasağı ihlal edilmeden yorum yoluyla ortaya konulabilir[18].
Fail ancak gerçek kişi olabilir. Ancak tüzel kişilerin televizyon, radyo, gazete veya sosyal medya yoluyla işlediği suçlarda fail kişisel verileri hukuka aykırı olarak kaydetme eylemini gerçekleştiren kişi ve yayın yönetmeni sorumludur. Ayrıca tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbiri de uygulanacaktır.
Kişisel verilerin kaydedilmesi suçu herkes tarafından işlenebildiğinden özgü suç olmayıp sadece TCK’nın 137. maddesine göre kamu görevlisi tarafından ve görevinin verdiği yetki kötüye kullanılmak suretiyle veya belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle, işlenmesi halinde nitelikli hal özgü suç kapsamına girmektedir.
Suçun mağduru da gerçek kişi olabilir, tüzelkişiler suçun mağduru olamazlar. Tüzel kişilerin verileri kişisel veri olarak kabul edilmez. Tüzel kişilerin verilerinin kaydedilmesi şartların oluşması halinde tazminat sorumluluğunu gerektirmektedir.
2. SORUŞTURMA YÖNTEMİ
Kişisel verileri hukuka aykırı olarak kaydetme suçunun takibi şikâyete tabi olmayıp re’sen soruşturulması gereken suçlardandır. Cumhuriyet savcısı şikâyet aramaksızın gerekli araştırma ve delil toplama sürecini tamamlayarak iddianame düzenlenmesini gerektirecek yeterlilikte delil elde ederse iddianame düzenler. Ön ödeme, uzlaştırma veya seri muhakeme usulleri uygulanamaz.
Maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından dosya kapsamındaki eylemlerin ve delillerin net bir şekilde ortaya konulması gerekir. İddianamede hangi şüphelinin hangi eylem veya eylemleriyle kanunilik sınırları içerisinde kalmak kaydıyla hangi suçu ne şekilde işlediğinin delilleriyle birlikte ortaya konulması şarttır. Genel geçerli ifadelerle şüphelileri veya sanıkları suçlamak yerine bilimsel ve teknik veriler ışığında somut delillerle atılı suçun belirtilmesi adil yargılanma ilkesi açısından bir gereklilik oluşturmaktadır.
Somut olayın özelliklerine göre, arama ve el koyma kararı ile bilgisayar kütüklerinde arama ve kopyalama kararlarının hukuka uygun olması, arama ve el koyma işlemlerine yönelik tutanakların Ulusal Yargı Ağı Bilişim sisteminde mevcut olması, arama ve el koyma işleminin sulh ceza mahkemesi kararında belirtildiği tarih ve saatler arasında yapıldığının tespiti şart olup arama kararında belirtilen saatler dışında herhangi bir arama veya el koyma işleminin yapılmaması gerekir.
Bilgisayar ve kütüklerinde arama usulü 5271 sayılı Kanun’un 134. maddesinde düzenlenmiş olup, somut delillere dayanan kuvvetli suç şüphesinin varlığı halinde şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde arama yapılmasına, bilgisayar kayıtlarından kopya çıkarılmasına, bu kayıtların çözülerek metin hâline getirilmesine karar verilmelidir.
Kişisel verileri hukuka aykırı olarak kaydetme suçu uzlaştırma kapsama giren örneğin özel hayatın gizliliğini ihlal suçuyla birlikte işlendiği hallerde soruşturma aşamasında özel hayatın gizliliğini ihlal suçu açısından uzlaştırma işlemi yapılmadan her iki suçla ilgili olarak doğrudan iddianame düzenlenmesi gerekir.
Şüphelinin kişisel verileri hukuka aykırı olarak kaydetme suçunu işlediğine ilişkin yeterli şüphe yoksa Cumhuriyet savcısı kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmektedir. Ancak şüphe oluşturan delil varsa iddianame düzenlenmelidir. Şüpheden sanık yararlanır ilkesi soruşturma aşamasına ilişkin değil kovuşturma aşamasında geçerli olan ceza muhakemesine egemen ilkelerdendir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarında istikrarla vurgulandığı üzere; “Amacı, somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden biri de, öğreti ve uygulamada “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi halinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikle ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti; herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaate değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı ve hiçbir şüphe veya başka türlü oluşa imkân vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.” Ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet kararının verilebilmesi için suç oluşturan fiilin sanık tarafından işlendiğinin hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak, herkesi inandıracak şekilde kanıtlanması ve şüphenin masumiyet karinesinin gereği olarak sanık lehine değerlendirilmesi gerekir[19].
Kişisel verileri hukuka aykırı olarak kaydetme suçunda delil araştırılmasının titizlikle yapılması şarttır. Özellikle dijital ortamdaki eylemlerde failin tespiti ve eylemle ilişkinin belirlenmesi önem arz etmektedir. Hukuk güvenliği ve adaletin tecellisi soruşturmada doğru ve hukuka uygun yöntemlerle delil tespitini zorunlu kılmaktadır.
CMK’nın 170/2. maddesine göre kamu davası açılabilmesi için soruşturma aşamasında toplanan delillere göre suçun işlendiğine dair yeterli şüphe bulunması gerekir. Suç ihbar veya şikâyeti yoluyla soruşturma yaparak maddi gerçeğe ulaşma yükümlülüğü ve yetkisi bulunan Cumhuriyet savcısı, soruşturma sonucunda elde edilen delilleri değerlendirerek kamu davası açmayı gerektirir nitelikte yeterli şüphe olup olmadığını takdir edecektir. Ancak soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısının delil değerlendirmesiyle, kovuşturma aşamasında hâkimin delilleri değerlendirmesi birbirinden farklı özelliklere sahiptir. CMK’nın 170/2. maddesine göre soruşturma aşamasında toplanan deliller kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturup oluşturmadıkları çerçevesinde incelemeye tabi tutulurken, kovuşturma aşamasında, isnat edilen suçun işlenip işlenmediği hususunda mahkûmiyete yeter olup olmadığı ve tam bir vicdani kanaat oluşturup oluşturmadığı çerçevesinde değerlendirilmektedir[20].
Suç vasfının tayini açısından delillerin titizlikle incelenmesi gerekir. Mevcut delillerin neyi temsil ettiği ve hangi delillerin hangi suçun unsurlarının oluştuğunun tespitinin göz ardı edilmemesi maddi gerçeğin ortaya çıkarılması ile doğru eylemi doğru kanuni yaptırımların uygulanmasına olanak sağlayacaktır.
Maddi gerçeği ortaya çıkarmaya yönelik olarak yapılacak soruşturma ve/veya kovuşturmanın hukuka uygun yöntemlerle yapılması şarttır. Eğer bir soruşturma ve/veya yargılama özel hayatı incelemeyi zorunlu kılmaktaysa incelemenin gizli bir şekilde ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olması gerekir. Yarışan değerler kıyaslandığında ölçülülük ilkesi ışığında maddi gerçeğin ortaya çıkarılması amaçlanmalıdır[21].
Etkili bir ceza soruşturması yürütülüp yürütülmediği incelenirken soruşturmanın derhal başlaması, bağımsız bir biçimde ve kamu denetimine tabi olarak özenle ve süratle yürütülmesi ve etkili olması unsurları araştırılmaktadır (Mehmet.. [1. B.], B. No: 2013/1656, 16/7/2014, § 29). Etkili soruşturma yapma yükümlülüğü, iddialar doğrultusunda lehe ve aleyhe delillerin toplanmasını ve ulaşılan sonucun temel hakların öngördüğü güvenceleri sağlayacak şekilde ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanmasını gerekli kılmaktadır. (Meral . [2. B.], B. No: 2018/8050, 7/10/2021, § 37[22];
SONUÇ
Kişisel veri kavramı ne Anayasada ne de Türk Ceza Kanunu’nda net bir şekilde tanımlanmamış olup idari müeyyideler içeren 6698 sayılı KVKK’da tanımlanmıştır. Ceza hukuku anlamında hayatın dinamizmi gözetildiğinde belirli ve kesin bir tanım yapmanın uygulamada problemler yaratacağı açıktır. Hapis cezası içeren suçlar açısından kişisel verileri koruma kanununa atıf yapmanın sakıncalı olduğu kanaatindeyiz.
Ulusal düzeyde ise 6698 sayılı KVKK’da ( md. 3/2b-d) ise, yine AKS ve AİHM içtihatları ile paralel olarak kişisel veri, “kimliği belirli veya belirlenebilir gerçek kişiye ilişkin her türlü bilgi” olarak tanımlanmıştır. KVKK’daki tanım çerçevesinde kişisel veri kavramından yalnızca bireyin adı, soyadı, doğum tarihi ve doğum yeri gibi onun kesin olarak teşhis edilebilmesini sağlayan bilgilerin değil; ancak aynı zamanda fizikî, ailevî, ekonomik, sosyal ve sair özelliklerine ilişkin bilgilerin de kişisel veri olarak kabul edildiği sonucuna ulaşılır[23].
Yargıtay verileri hukuka aykırı kaydetme suçunun maddi konusunu oluşturan “kişisel veri” kavramından, kişinin, yetkisiz üçüncü kişilerin bilgisine sunmadığı, istediğinde başka kişilere açıklayarak ancak sınırlı bir çevre ile paylaştığı nüfus bilgileri (T.C. kimlik numarası, adı, soyadı, doğum yeri ve tarihi, anne ve baba adı gibi), adli sicil kaydı, yerleşim yeri, eğitim durumu, mesleği, banka hesap bilgileri, telefon numarası, elektronik posta adresi, kan grubu, medeni hali, parmak izi, DNA’sı, saç, tükürük, tırnak gibi biyolojik örnekleri, cinsel ve ahlaki eğilimi, sağlık bilgileri, etnik kökeni, siyasi, felsefi ve dini görüşü, sendikal bağlantıları gibi kişinin kimliğini belirleyen veya belirlenebilir kılan, kişiyi toplumda yer alan diğer bireylerden ayıran ve onun niteliklerini ortaya koymaya elverişli, gerçek kişiye ait her türlü bilginin anlaşılması gerekir[24], şeklinde bir kabul içerisinde olup kişisel veri kavramının içeriği ve sınırlarının somut olayın özelliklerine göre korunan karma nitelikteki hukuki yararlar ışığında yargı kararları ile belirlenmesinde hukuki ve fiili yararlar bulunmaktadır. Ancak KVKK’daki tanım çerçevesinde ve Yargıtay’ın kişisel veri kapsamına “isim soy isim” ve “telefon numaralarını” almasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu açık olup hukukun yaşamı özgürleştirmesi ilkesine aykırılık oluşturmaktadır. AVM, iş merkezi, adliye, üniversite, hastane, site girişi, site kayıtları, konferanslar gibi yerlerde veya organizasyonlarda isim ve soy ismini ya da telefon numaralarının güvenlik, verimlilik, planlama veya düzen gibi nedenlerle yani işin doğası gereği kaydedilmesi suç olarak kabul edilemez.
Ceza hukukunun en önemli bölümü suç oluşturan eylemlerin neler olduğudur. Bu durum kanunilik ilkesinin doğal sonucudur. Hem hukukçular hem hukukçu olmayanlar açısından öncelikle kişisel verilerin neler olduğu ile kişisel verilerin hukuka aykırı olarak kaydedilmesi kapsamındaki tüm eylemlerin bilinmesi şart olup herkesin bu eylemleri gerçekleştirmemek yönünde bir irade oluşturması gerekir.
Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında Türk Ceza Kanunu açısından yapılması gereken düzenlemelerin ivedilikle gerçekleştirilmesi ve özellikle yapılacak değişikliklerin Avrupa Birliği düzenlemeleriyle eş değer boyutta olması gerekir. Yapılacak değişikliklerle birlikte, Kişisel Verileri Koruma Kurulu tarafından verilmeye başlanan ilkesel kararların çoğalması ve özelikle toplumun kişisel verilerin önemi konusunda bilinçlendirilmesi şarttır. TCK ve KVKK arasındaki farklılıkların giderilmesine yönelik hukukun egemen ilkeleri ışığında verilecek yargı kararları ile uygulamada yaşanan kişisel verilerin korunmasına ilişkin sorunların adil ve hukuki çözümlere kavuşturulabileceği açıktır[25].
5275 sayılı yasanın 10/2- f madde ve fıkrası gereğince özel hayatın gizli alanına karşı suçlardan (TCK madde 132, 133, 134, 135, 136, 137 ve 138) süreli hapis cezasına mahkûm olanlar, cezalarının üçte ikisini infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıverilmeden yararlanabilirler. Cezaların infazında özellik arz etmesi ve suçun toplumsal barışı bozması nedenleriyle kişisel verilerin hukuka aykırı olarak ele geçirilmesi veya yayılması eylemlerine ilişkin suçların işlenmemesine yönelik farkındalığın geliştirilmesi şarttır. Ülkemizde koruyucu ve önleyici ceza hukuku çalışmalarının kurumsallaştırması gerektiğini düşünmekteyiz.
Kişisel verileri hukuka aykırı olarak kaydetme suçunun takibinin şikâyete tabi olması ve CMK‘nın 253. maddesi kapsamında uzlaşmaya tabi hale getirilmesi yönünde yasal bir düzenleme yapılmasını önermekteyiz. Kişisel verileri hukuka aykırı olarak kaydetme suçu ile bozulan toplumsal barış uzlaştırma ile yeniden tesis edilebilecektir.
AVUKAT
CENK AYHAN APAYDIN
CEZA HUKUKU BİLİNCİ TV
cezahukukubilinci.org
[1] Kılıç, Kerim, “Kişisel Verilerin Kaydedilmesi Suçu (TCK m.135)”, EBYÜHFD, C. 25, S. 1, Haziran 2021, (1-45), s. 1.
[2] Küzeci, Elif, Kişisel Verilerin Korunması, 4. Baskı, İstanbul, 2020, s. 19.
[3] Sınar, Hasan, Kişisel Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme, Yayma Veya Ele Geçirme Suçu (TCK m. 136), Kişisel Verileri Koruma Dergisi, 2020, 2(1), 33-62, s. 34
[4] Kılıç, s. 3.
[5] Kılıç, s. 9.
[6] Özbek, Veli, Özer/Kanbur, Mehmet, Nihat/Doğan, Koray/ Bacaksız, Pınar/Tepe, İlker, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 7. Baskı, Ankara, 2014., s. 546-567.
[7] Güçlü Akyürek, Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu, Ankara, 3. Baskı, 2021, s.19.
[8] Doğan Soyaslan, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 13.Baskı, 2020, Ankara, s.352
[9] Özbek ve diğerleri, s. 554.
[10] Parlar, Ali/ Hatipoğlu, Muzaffer, Açıklamalı-Yeni İçtihatlarla 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu Yorumu, 3. Baskı, Ankara 2010, s. 2087
[11] Yaşar, Orhan Gazi, “Kişisel Verilere İlişkin Suçlarda Hukuka Aykırılık Unsuru”, Ankara Barosu Dergisi 81, no. 1 (Ocak 2023), ss. 115-147, s. 128.
[12] Erem, Faruk/ Toroslu,Nevzat, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 3. Baskı, Ankara, 1978, s. 32.
[13] Özbek ve diğerleri, s. 567.
[14]Yücedağ, Nafiye , “Medeni Hukuk Açısından Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun Uygulama Alanı ve Genel Hukuka Uygunluk Sebepleri”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, 2017, S: 2, s.768.
[15] Özbek ve diğerleri, s. 555.
[16] Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 24. 12. 2024 tarihli, 2022/4834 esas ve 2024/8047 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[17] Özbek ve diğerleri, s. 557.
[18] Özbek ve diğerleri, s. 556.
[19] Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin 19. 12. 2024 tarihli, 2023/11362 esas ve 2024/13572 sayılı kararı ((UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[20] Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 18. 10. 2022 tarihli, 2022/8092 esas ve 2022/20186 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[21] Apaydın, Kanunu Yolları, s. 47-48.
[22] AYM’nin 30/4/2025 tarihli, 2021/14248 başvuru nolu kararı.
[23] Sınar, s. 38.
[24] Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 24. 12. 2024 tarihli, 2022/4834 esas ve 2024/8047 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[25] Koçak, s. 67.