OLASI KASTLA İNSAN ÖLDÜRME SUÇU

Olası kast, failin suçu kanuni tanımındaki esas maksat dışında, ihtimal dâhilinde olan, farklı ve tali nitelikteki neticelerin gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen bu neticelerin gerçekleşmesine kayıtsız kalarak, eylemi gerçekleştirmesi ve neticeyi kabullenmiş olmasıdır[1].

Olası kast, manevi unsur açısından bilinçli taksir ile kast arasında yer almaktadır. Kast failin iç dünyasına ilişkindir. Olay öncesi ve olay sırasındaki davranışları, sözleri, suç aleti, fail ile mağdur arasındaki ilişki, suçun işleniş biçimi nazara alınarak saptanacaktır. Bu nedenle, failin iç dünyasına inilerek suça iten nedenler de gözetilip, iyi tahlil ve tespit yapılması, adaletsizliğe neden olunmaması gerekir. Bir kuyumcu titizliği ile olaylar irdelenmelidir. Kalabalıkta ateş etmede olası kast, alkollü veya süratli araç kullanmada bilinçli taksir, iş kazasında taksir vardır, gibi şablon düzeyinde peşin hükümlerden kaçınılmalıdır[2].

Olası kast tespit edilirken somut olayın özelliklerine, bu özellik içindeki ayrıntıların niteliklerine göre araştırma yapılmalıdır. Örneğin, (A)’nın (B)’yi öldürmek amacıyla, (B)’nin aracına bomba yerleştirmesi olayında, doğrudan insan öldürme kastı bulunmaktadır. Ancak arabada öldürülmesi amaçlanan kişiden başka kişi veya kişilerin olabileceği veya bombanın patlayacağı sırada orada başka kişilerin de ölebileceği olasıdır. İşte öldürülmesi amaçlanan kişi dışında ölen ya da yaralanan kişiler açısından (A) olası kastla hareket etmiştir[3]. Örneğini verdiğimiz olayda (A)’nın düşmanı olan (B)’yi öldürmek için aracına bomba yerleştirmesi eyleminde (B)’nin şoförü olan (C)’nin devamlı (B)’nin aracını kullanıp onu işe götürmesi durumunda, (A)’nın bunu bilmesi halinde (A)’nın araca koyduğu bombanın patlaması sonucu (C)’nin ölmesi fiilin zorunlu sonucu olduğuna göre (A)’nın, (B) ve (C)’nin ölümünde doğrudan kastı bulunmaktadır[4].

Olası kastta netice öngörülmekte, ancak doğrudan kastta olduğu gibi bu sonuç istenmemektedir. Fail bu fiili işlerken sonucun muhtemelen gerçekleşeceğini öngörmekle yetinmeyerek, bu sonucu da kabullenmelidir[5]. Nitekim Yargıtay’ın aynı doğrultudaki bir kararında şöyle denilmektedir; “sanığın, maktulün içinde olduğu konteyner kulübeye tabanca ile etmesi sonucunda maktulün hayatını kaybettiği, kulübenin ışığının yandığı ve penceresinden ışığın yandığının görülebileceği, dolayısıyla sanığın kulübe içerisinde insan olduğunu öngörebilecek durumda olduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde, eylemin olası kastla öldürme suçunu oluşturduğunun kabulü ile belirlenen yaptırımda isabetsizlik bulunmadığı anlaşıldığından, sanık müdafiinin temyiz sebeplerinin incelenmesinde hükümde hukuka aykırılık bulunmamıştır”[6].

Her olayın kendi özelliklerine göre değerlendirilmesi gerekir. Sanığın işyerinin veya evinin depreme dayanıklılığı konusunda ciddi uyarılar almasına rağmen inşaatı güçlendirmemesi veya yıkıp yeniden yapmaması hali olası kast olarak değerlendirilmelidir. Maalesef Yargıtay bu durumlarda manevi unsuru bilinçli taksir olarak kabul etmektedir. 23 Ekim 2011 tarihinde yerel saatle 13.41 sıralarında Van şehir merkezinin yaklaşık 20 km kuzeyinde, .. Gölü’nün batısında, ..köyü civarlarında, değişik kuruluşlara göre şiddeti 7.1 ila 7.3 arasında değişen ve Van il merkezinin yanı sıra .. ilçesi ve civar köylerde önemli hasara yol açan yıkıcı bir deprem meydana geldiği, depremin birinci haftasında, bölgede büyüklüğü 4.0 – 4.9 arasında toplam 114 deprem daha meydana geldiği ve şiddeti 5.0’dan büyük olan deprem sayısının 7 olduğu, ilk deprem sonrası artçı şoklar devam ederken, 9 Kasım 2011 tarihinde şiddeti 5.6 olan ve farklı bir faydan kaynaklanan ikinci bir deprem meydana geldiği, bu depremin merkez üssünün Van il merkezinin güneybatısında kalan E.. ilçesi olduğu, sanığın sahibi ve işleteni olduğu .. Oteli’nin bu deprem sonucu yıkılarak çökmesi neticesinde göçük ve enkaz altında kalan 24 kişinin öldüğü ve 1 kişinin ise yaralandığı,  dosyada mevcut …Teknik Üniversitesi Mühendislik Fakültesi öğretim üyelerinden oluşan bilirkişi heyeti raporunda da belirtildiği üzere, otelin 19.09.2003 tarihinden itibaren işletmecisi olan sanığın işlettiği otel binasının 1964 yılında inşa edilen, 1978, 1998 ve 2007 deprem yönetmeliklerine göre güçlendirilmemiş eski bir bina olduğu, otele sonradan ilave edilen kısımların bulunduğu, proje dışı yapılan ek kısımların binalarda deprem güvenliği açısından son derece tehlike oluşturduğunun bilindiği, otel binasının babası tarafından inşa ettirilmiş olmasından dolayı sanığın otelin eski bir bina olduğundan, sonradan yapılan esaslı değişikliklerden ve otele ek yük yükleyen çelik konstrüksiyon çatıdan haberdar olduğu, otel binasının dış cephesinin amerikansyding denilen bir kaplama malzemesi ile kaplanarak yenilenmesi, kolonların alçıpanlarla giydirilmiş olması, tavanlara asma tavan ve alçıpan kartonpiyer uygulamalarının yapılması nedeniyle dışarıdan yapılacak basit bir gözlemle çatlakların görünmeyeceği ve hasar tespiti yapılmasının mümkün olmadığı hususunun sanık tarafından bilindiği, kaplama yapılmış binalarda kaplamanın altına bakılarak ve matkaplarla bu kaplamalar açılarak sıvalarda ve kolonlarda çatlaklar olup olmadığının incelenmesi, taşıyıcı sistemden numuneler alınıp test edilmesi gerektiği hâlde sanığın, kesin hasar tespit raporu hazırlanması için inceleme yaptırmak, işin uzmanlarından görüş almak ve bilimsel analizler yaptırmak yerine, 120 kişilik barınma kapasitesi olan ve toplu olarak yaşayan insan sayısının fazla olduğu eski bir binayı, 23 Ekim 2011 tarihinde gerçekleşen 7.2 büyüklüğündeki depremden sonra ara vermeksizin işletmeye devam ettiği, ..Oteli binasının evveliyatını çok iyi bilen ve uzun yıllardır bu binada faaliyet gösteren otelin işletmeciliğini yapan sanığın, tecrübeli bir tacir olduğu, binanın eski olması, sonradan yapılan esaslı değişikliklerin binaya ek yük yüklemesi, yenileme faaliyeti kapsamında yapılan kaplama işlemi nedeniyle duvar ve kolonlardaki çatlakların dışarıdan gözle bakılarak tespit edilememesi nedeniyle binanın 23 Ekim 2011 tarihinde gerçekleşen depremde hasar görmüş olabileceğinin ve ileride yaşanacak herhangi bir depremde otel binasının daha önce aldığı hasar nedeniyle yıkılabileceğinin sanık tarafından da öngörülmesi gereken bir husus olduğu, otelin alt katında faaliyet gösteren …Bankası için hazırlanmış gözleme dayalı ön hasar tespit raporunda güçlendirme projesi ve iyileştirme çalışmaları yapılması gerektiği ve binanın risk taşıdığı belirtilmesine rağmen sanığın bir daha deprem yaşanmayacağına inanması, geçmiş deneyimlerinin şanslı sonuçlanması gibi nedenlerle bu riski göze aldığı ve oteli kesin hasar tespit çalışmaları sonuçlandırılıp güvenli olduğu anlaşılana kadar işletmeye ara vermesi gerekirken depreme dayanıklılık testi yaptırmadan 23 Ekim 2011 tarihindeki depremden sonra hiç ara vermeden işletmeye devam ettiği, sonuç olarak sanığın, 1964 yılında konut olarak yapıldığını bildiği, daha sonra otel olarak faaliyet gösteren işletmeciliğini yaptığı binada, 23 Ekim 2011 tarihinde meydana gelen deprem sonrası artçı depremlerin devam ettiği bir ortamda, üstelik aynı binanın zemin katında faaliyet gösteren bir banka şubesinin yaptırmış olduğu inceleme sonucunda binanın güçlendirmeye ihtiyacı olduğu belirtilmesine rağmen oteli işletmeye devam ederek, 9 Kasım 2011 tarihinde meydana gelen depremde otelin yıkılması sonucu otel enkazı altında kalan 24 kişinin ölümüne ve bir kişinin yaralanmasına neden olmasından dolayı 5237 sayılı TCK’nın 85/2. maddesindeki taksirle öldürme suçunu işlediği, ayrıca, sanığın, uzun süredir işlettiği ve imar mevzuatına aykırılıklar içerdiğini bildiği otelin 23 Ekim 2011 tarihinde meydana gelen deprem sonrası artçı depremlerin devam ettiği bir ortamda hasar görüp yıkılabileceği öngörülebilir bir durum olmasına ve aynı binada faaliyet gösteren özel bir banka şubesi tarafından yaptırılan inceleme sonucu binanın güçlendirilmesi gerektiği bildirilmesine rağmen kamu kurumlarınca 7269 sayılı Kanun’un 13. maddesine göre yapılacak hasar tespitini beklemeksizin ve özel firmalara da herhangi bir inceleme yaptırmaksızın oteli işletmeye devam etmesi nedeniyle taksirle öldürme suçunu 5237 sayılı TCK’nın 22/3. maddesi kapsamında bilinçli taksirle işlediği kabul edilmiştir”[7].

Ceza hukukunda sanığın suç işleme kararını alırken zihninde geçirdiği aşamaları kavramak ve sanığın aslında gerçekleştirdiği eylemlerden neyi amaçladığının tespiti ispat hukuku ile ilgili olup, diğer insanların ruh durumlarını doğrudan bilemeyeceğimizden, onları tanımak ve olayı resmedebilmek için elle tutulur verilere dayanmamız gerekir. Olası kastın varlığı somut olayda harici deliller olan tanık anlatımları, şikâyetçinin ifadesi, olay yeri krokileri, olay yeri inceleme ve gözlem raporları, bilimsel ve teknik inceleme sonucu ele geçen bulgularla tespit edilebileceği gibi, harici delillerden tamamen bağımsız olan kanıtlarla, örneğin itiraf yoluyla da tespit edilebilir[8].

Olası kastta olayın özelliklerine göre delillerin titiz bir şekilde toplanarak tartışılmak suretiyle, neticenin açık olarak istenilip istenilmediği ve neticenin gerçekleşmesine kayıtsız kalınarak sonucun kabullenilmiş olup olmadığının araştırılarak sonuca göre sanığın manevi unsurunun tespit edilmesi gerekmektedir[9].

Kaçak içki satışında failin içkinin öldürücü olabileceğine ilişkin öngörüsünün bulunmaması nedeniyle eylemin olası kastla insan öldürme olarak kabul edilmemesi gerekir. Nitekim Yargıtay’ın aynı doğrultudaki bir kararında şöyle denilmektedir;” İlk Derece Mahkemesi bozma ilamına uyarak verdiği 30.11.2023 tarihli hükmünde, dosyada mevcut belge ve bilgiler, soruşturma ve kovuşturma evrelerinde alınan beyanlarla birlikte dikkate alınarak yapılan değerlendirmede; sanığın uzun bir süreden turistler tarafından yurtdışından getirilen, kaçak ve bandrolsüz alkollü içki satışı yaptığı,  ölen G..’ın ise sanığın devamlı müşterisi olduğu, olay günü ölenin sanıktan satın almış olduğu içkiyi içtikten sonra rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldığı ancak yapılan müdahaleye rağmen metanol zehirlenmesi sonucu öldüğü olayda; sanığın uzun yıllardır turistlerden temin ettiği, kaçak ve bandrolsüz içkileri piyasaya göre daha ucuz fiyatla sattığı, devamlı ve istikrarlı bir müşteri kitlesinin bulunduğu, ölenin de sanığın devamlı müşterilerinden olduğu, ölenin hastaneye kaldırıldığında cebinde bulunan içki şişesi ile evinde ele geçen içki şişelerini sanıktan satın almış olduğu içkilere ait olduğu ve evinde ele geçen içki şişesi içerisindeki sıvının incelenmesinde ise içerisinde öldürücü etkisi bulunan metanol bulunduğu tespit edilmiş olup, ölenin ölümünün sanıktan satın alarak içmiş olduğu içki nedeniyle metanol zehirlenmesi sonucu meydana geldiği ve ölüm sonucu ile illiyet bağının bulunduğu, sanığın  satmış olduğu içkileri üretmediği, dolayısıyla nasıl üretildiği konusunda bilgisinin bulunmadığı sabit olmakla, kaçak içkiyi imal etmeden üretim sürecini bilmeden kaçak olduğunu bilerek alıp satan sanığın, sattığı içkileri yasal tedarikçisinden temin etmeyerek, özen yükümlülüğüne aykırı davrandığının bilincinde olduğu, bu içkilerin imalinde kullanılan maddeleri bilmediği ancak kaçak olduğunu bildiğinden insan sağlığına zararlı maddelerden imal edilmiş olabileceğini öngörebildiği halde öngördüğü neticeyi istememesine rağmen “nasıl olsa bir şey olmaz” düşüncesiyle bu içkilerin ticaretini yapmak şeklindeki eyleminin bilinçli taksirle öldürme suçunu oluşturacağı kabulüyle, sanık hakkında bilinçli taksirle öldürme suçundan mahkumiyetine karar verilmiştir[10].

Olası kastla insan öldürme suçu nitelikli insan öldürme halinde uygulanamaz. Diğer bir ifadeyle, nitelikli insan öldürme suçları doğrudan kastla işlenebilmekte olup olası kasta elverişli değildir. Olası kastın varlığından bahsedildiği hallerde maktulün yaşı, cinsiyeti veya görevi ne olursa olsun nitelikli insan öldürme suçu oluşmamaktadır.  Nitekim Yargıtay’ın aynı doğrultudaki bir kararında şöyle denilmektedir; “Yargılama sürecindeki işlemlerin usul ve kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemin sanık tarafından olası kastla gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, dosyada mevcut bilirkişi raporlarının yeterli ve hüküm kurmaya elverişli olduğuna, mevcut delillerle mahkumiyet hükmü kurulmasında isabetsizlik bulunmadığı, gaz tüfeği kullanma eğitimi almış polis memuru sanık … olay günü sabah 07.30 sularında … olaylarına müdahale ederken 45 derece eğimle havaya ateş edip düşen fişeğin etkisiyle eylemci grupları dağıtması gerekirken tüfeği düz tutarak  ve başını yana eğip hedef gözeterek ateş ettiği, tüfeğin etkili mesafesinin 150 metre olduğu ancak ateş ettiği eylemci grubun 65 metre mesafede bulunduğu gaz fişeğinin yaklaşık 150 gram ağırlığında olduğu yaptığı atışlardan birinin maktul …’in kafasına saplanarak ölümüne sebebiyet verdiği tüm dosya kapsamıyla anlaşılmış olup olayın oluş şekli, kullanan silahın öldürücü niteliği sanığın gaz tüfeğini kullanma hususunda eğitimli olduğu halde aldığı eğitimi aykırı davranarak 45 derece eğimli ateş etmesi gerekirken hedef gözetip karşıdaki gruba ateş etmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde  yaralama kastıyla hareket etmesinin ötesinde bir kişinin atışlardan dolayı ölebileceğini ön görmesi gerektiği ve olursa olsun düşüncesi içinde hareket ettiği anlaşılmakla sanık hakkında 5237 sayılı Kanun’un 87/4. maddesinde düzenlenen kasten yaralama sonucu ölüme sebebiyet verme suçunun oluşmayacağı, polis memuru olan sanık … olaylarına müdahale ederken 65 metre mesafede bir grubun eylem yaptığını gördüğü ve gaz tüfeği ile bu bölgeye ateş ederek müdahalede bulunduğu sanığın bu eylemini olası kast altında işlediği ve maktul … kafasına saplanan gaz fişeği kapsülünün etkisiyle öldüğünün sabit olduğu, sanığın maktulü öldürme iradesiyle hareket etmediği ve ancak ölüm sonucunu öngördüğü halde ateş edip oluşabileceği kuvvetle muhtemel sonucu kabullendiği yani olası kastla hareket ettiği sabittir. 5237 sayılı Kanun’un 30/2. maddesinde kastın nitelikli hallerinin de kastın kapsamında kaldığı düzenlenmiştir, kastın kapsamında kalan nitelikli hallerde sanığın hataya düşmesi halinde bu hatasından yararlanacağı düzenlenmiştir. Sanık  kullandığı gaz tüfeği ile ateş ederken karşıda bulunan eylemci grubun içerisinde çocuk olduğunu bilmesini gerektirecek herhangi bir ayırıcı unsur bulunmadığı, vefat eden .. çocuk olması nedeniyle 5237 sayılı Kanun’un 82/1-e maddesi gereği öldürmenin nitelikli hali yönünden hata içerisinde bulunduğu anlaşılmakla bu hatasından yararlanmak sureti ile bir kişinin olası kastla ölümünden sanığın sorumlu tutulacağı ancak bu kişinin çocuk olması halinde sanığın 5237 sayılı Kanun’un 30/2. maddesi gereğince sanığın olası kast ile çocuğu değil normal bir insanı öldürmüş gibi cezalandırılması gerektiği bu itibarla sanık hakkında 5237 sayılı Kanun’un 82/1-e maddesindeki nitelikli kasten öldürme suçunun oluşmayacağı, bu bağlamda eyleme uyan suç vasfının doğru biçimde belirlendiği, takdiri indirim hükümlerinin uygulanmasının mahkemenin takdirinde olup dosya kapsamı ile uyumlu şekilde yasal ve yeterli gerekçeler gösterilerek uygulandığı anlaşıldığından, ileri sürülen temyiz sebeplerinin incelenmesinde hükümde hukuka aykırılık bulunmamıştır”[11].

Olası kastta failin gerçekleştirdiği eylem neticesinde bir bütün olarak suç teşkil eden ikincil nitelikteki neticenin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini düşünerek öngörmesidir. Çünkü sanık öldürmeye elverişli olan dolu silahını kullandığında birisinin isabet alıp ölebileceğini göze alması durumunda, netice açıkça istenmemiş ise de; neticenin gerçekleşmesi dolaylı olarak kabullenilmektedir. Silahla ateş eden sanık hedefi ve atış mesafesini gördüğü için ateş ettiğinde başka insanları öldürebileceğini öngördüğü halde, sonucu göze alarak atışa devam etmesi olayında, eylemini taksirle değil, olası kastla gerçekleştirdiği kabul edilmelidir[12]. Nitekim Yargıtay’ın olası kastla insan öldürme ve bilinçli taksirle insan öldürme suçları arasındaki ayrımı belirleyen yeni tarihli kararlarında şöyle denilmektedir: “Sanığın, düğün yerinde bulunan insanların isabet alarak ölebileceğini öngörmesine rağmen, tabanca ile yere paralel şekilde birkaç el ateş ettiği, bu atışları sonucu olay yerinde bulunan maktulün göğüs bölgesinden isabet alarak öldüğü olayda, sanığın olası kastla hareket ettiğinin kabulü ile olası kastla insan öldürme suçundan cezalandırılması gerekirken, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde bilinçli taksirle insan öldürme suçundan hüküm kurulması, yasaya aykırılık oluşturmaktadır”[13].

Sanığın ateş ettiği sırada, insanların yoğun olarak bulunduğu cadde üzerinde veya düğünde bulunan kişi ya da kişilerin de isabet alıp ölebileceğini öngörmesine rağmen atışlarına devam ederek yoldan geçmekte olan veya düğünde bulunan kişileri öldürmesi eyleminde olası kastla hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir.

Olası kastla insan öldürme suçlarında maktul sayısınca suç oluşmakta olup olası kastla insan öldürme suçu teşebbüse de elverişli değildir.

  Doç. Dr. Cengiz APAYDIN
Cumhuriyet Savcısı
    Cenk Ayhan APAYDIN
Avukat-Yazar

CEZA HUKUKU BİLİNCİ TV

cezahukukubilinci.org


[1]     Apaydın, Ceza Hukukunda Doğrudan Kast, Olası Kast, Basit Taksir ve Bilinçli Taksir Kavramları 148.

[2]     Bakıcı, Sedat, 5237 sayılı Yasa Kapsamında Ceza Hukuku Genel Hükümleri, Ankara 2007, 303 – 304.

[3]     Allen, M, J, Textbook on Criminal Law, London, Blackstone Press Limited 1999, 48.

[4]     Apaydın, Ceza Hukukunda Doğrudan Kast, Olası Kast, Basit Taksir ve Bilinçli Taksir Kavramları, 141.

[5] Bakıcı, 305.

[6] Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 16. 09. 2025 tarihli, 2025/2693 esas ve 2025/6031 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).

[7]   Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 25. 06. 2025 tarihli, 2023/6530 esas ve 2025/5666 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).

[8]     Apaydın, Ceza Hukukunda Doğrudan Kast, Olası Kast, Basit Taksir ve Bilinçli Taksir Kavramları, 143-144.

[9]     Apaydın, Cengiz, Ceza Hukukunda Doğrudan Kast, Olası Kast, Basit Taksir ve Bilinçli Taksir Kavramları, İstanbul 2009, 144.

[10] Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 11. 06. 2025 tarihli, 2024/1525 esas ve 2025/5155  sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).

[11] Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 13. 05. 2025 tarihli, 2024/1061 esas ve 2025/3872 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).

[12]Yargıtay’ın aynı doğrultudaki bir kararında şöyle denilmektedir:” Sanığın mağdur A..yi öldürme kastı ile ateş ettiği sırada onun yanında bulunan maktul N..’ın da isabet alıp ölebileceğini öngörmesine rağmen atışlarına devam etmesi sonucu meydana gelen ölüm olayı nedeniyle olası kastla insan öldürme  suçundan cezalandırılması ve bu nedenle eylemin karşılığı olan 5237 sayılı TCK’nın 81/1, 21/2 ve 62. maddeleri ile 765 sayılı TCK’nın 448, 59 ve 81/2-3. maddelerinin kendi içerisinde bir bütün halinde uygulanıp, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle lehe hükmün belirlenmesi yerine yazılı şekilde karar verilmesi, bozmayı gerektirmektedir” Yargıtay, 1. CD. 26.3.2007, 2007/532 esas ve 2007/1946 sayılı kararı.

[13]   Yargıtay, 1. C. D, 8.6.2009 tarihli, 2008/862 esas ve 2009/3307 sayılı kararı.