ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİNİ İHLAL SUÇUNDA SORUŞTURMAYA İLİŞKİN KORUMA TEDBİRLERİ- AVUKAT CENK AYHAN APAYDIN

Özel hayatın gizliliği suçu açısından TCK’daki 134/1. maddesindeki suçun cezasının alt sınırı gözetildiğinde eğer kaçma ve/veya delilleri karartmaya yönelik kuvvetli suç şüphesi oluşturan olgular bulunmuyorsa gözaltı veya tutuklama tedbirlerinin uygulanmasında hukuk güvenliği ve kamu düzeni açısından hukuki ve fiili yarar bulunmamaktadır.

 TCK’nın 134/2. maddesindeki suç açısından somut olayın özellikleri ve dosyadaki delillere göre suçun işlendiği hususunda kuvvetli şüphe varsa ve CMK’daki tutuklama koşulları oluşmuş ise tutuklamaya sevk edilmelidir.  Somut olayların oluş ve işleyiş şekli göz önünde tutularak dosyadaki deliller ışığında cezaların caydırıcılığı ve ıslah edici fonksiyonları kapsamında gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin işletilmesinde koşullarının oluşması şartıyla kamu düzeni açısından hukuki ve fiili yarar bulunmaktadır.

Soruşturma aşamasındaki ifade sırasında şüphelinin müdafisi yoksa CMK’nın 151/3. maddesi gereğince alt sınırı 5 yılı geçmediğinden müdafi görevlendirilme zorunluluğu bulunmamaktadır.

Gizli ve saklı olan bir şeyin meydana çıkarılabilmesi için konutta veya ilgilinin özel alanında arama yapılabilir. Arama işlemi, temel haklardan biri olan özel yaşamın gizliliği ilkesini kısıtladığı için Anayasa’nın 13. maddesi doğrultusunda hâkim kararı koşuluna bağlanmıştır[1].

Hayatın gizli alanı mutlak dokunulmaz olması karşısında bu alana örneğin, arama koruma tedbiri ile yapılacak müdahale, aramayı hukuka aykırı kılar. Buna göre aramanın konusunu, kural olarak, kişinin cinsel yaşamını ortaya çıkaracak belgelerin aranması oluşturamaz. Bununla birlikte, devletin suçla mücadelesinin bir gereği olarak hayatın özel alanına bir koruma tedbiri ile müdahale mümkün olmalıdır. Ancak böyle bir tedbire başvururken oranlılık ilkesinin bir gereği olarak, bundan beklenen fayda ile ihlal edilen menfaat arasındaki denge her zaman gözetilmek zorundadır. Denge, ihlal edilen menfaat lehine bozulduğu an hayatın özel alanı ihlal edilmiştir. Bu anlamda örneğin, hiçbir gerekçe yokken kişinin gece yarısı evinin aranması, onun özel yaşam alanının ihlalidir. Devletin suçla mücadele etme gerekçesi artık burada geçerli değildir[2].

Özel hayat kişinin dışardan gizlediği ve başkalarının öğrenmesini arzu etmediği bir alan olup CMK’da düzenlenen arama, el koyma, iletişimin tespiti, dinleme ve izlemenin hukuka uygun bir şekilde yapılması ve verilerin hukuka uygun olarak kullanılması şarttır[3].

5271 sayılı CMK., 140. maddede “Teknik araçlarla izleme” adı altında uzaktan görüntülemeye veya uzaktan dinlemeye izin vermektedir. Ancak, bu hüküm, bazı şartlarla birlikte, bir yandan suçlar bakımından bir kısıtlama getirirken, öte yandan yer bakımından da bir kısıtlama getirmiş bulunmaktadır. Gerçekten, Kanun, “…şüpheli veya sanığın sadece kamuya açık yerlerdeki faaliyetleri ve iş yeri teknik araçlarla dinlenebilir, ses ve görüntü kaydı alınabilir” demekle, kamuya açık yer ve iş yeri konumunda olmayan, konut ve eklentilerini, konut yerine geçen mahalleri teknik araçlarla izlemenin dışında bırakmış olmaktadır. Böyle olunca, buralarda, kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri kayıt etmek, ifşa etmek, yayınlamak suç oluşturacaktır[4].


[1]      Çulha, Rifat /Demirağ, Fahrettin/Nuhoğlu, Ayşe/Oktar, Salih/Tezcan, Durmuş. (Editör: Yenisey, Feridun) Ceza Muhakemesi Hukuku Başvuru Kitabı. 2. Baskı, İstanbul, 2017, s.  81.

[2]      Özbek ve diğerleri, 70.

[3]    Özbek ve diğerleri, Özel Hükümler, s. 546.

[4] Hafızoğulları/Özen, s. 19.