SİLAHLI ÖRGÜT SUÇLARINDA SORUŞTURMA VE DELİL DEĞERLENDİRME

Silahlı örgüt suçları Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından re’sen soruşturulur. Takibi şikâyete bağlı değildir. Cumhuriyet savcısı şikâyet, ihbar veya başka bir suretle suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrendiği anda gerekli araştırma ve delil toplama sürecini tamamlayarak kamu davası açılmasını gerektirir yeterlilikte delil elde ederse iddianame düzenler. Ön ödeme, seri muhakeme, uzlaştırma veya basit yargılama kapsamında bulunmamaktadır.

Kolluk vasıtasıyla araştırma yapan Cumhuriyet savcısının, “yapılacak her türlü araştırma ve araştırma usulüne ilişkin önceden kendisine bilgi verilip alınacak talimata göre hareket edilmesi ve tüm işlemlerin gizlilik kurallarına uygun olarak yapılması” yönünde kolluğa kesin emir vermesi, bilhassa çok sayıda şüpheli hakkında işlem yapılan soruşturmalar kapsamında haklarında iletişimin denetlenmesi veya teknik araçlarla izleme tedbirlerinin uygulandığı kişileri ve tedbir sürelerini hataya düşmeksizin takip edebileceği bir sistem oluşturması, iletişimin denetlenmesi tedbirinin uygulanmasını sık sık yerinde denetlemesi, belirli aralıklarla bu tedbirden elde edilen verilere ilişkin yazılı döküm isteyip inceleme yapması, sözlü izahat istemesi, soruşturma kapsamında uygulanan tedbirlerden elde edilen verilere göre yapılan ara operasyonlara ilişkin evrakı denetlemesi, toplanan delillere göre devam edecek işlemlere ilişkin talimat vermesi, soruşturma operasyon (arama/yakalama) aşamasına geldiğinde kolluğun bu yöndeki talebini doğrudan onaylamaması, toplanan tüm delillere dair yazılı sunum ve sözlü izahat aldıktan sonra arama/yakalama tedbirlerine maruz kılacağı şüphelileri bizzat belirlemesi gerekir[1].

Soruşturma kapsamında uygulanması düşünülen iletişimin denetlenmesi, teknik araçla izleme, gizli soruşturmacı görevlendirilmesi vb. tedbirler, yasal şartların varlığı saptandıktan sonra uygulanmalıdır. Operasyon ya da karar aşamasında da uygulanan koruma tedbirlerine ilişkin yasal şartlar tekrar değerlendirmeye tabi tutulmalı, bu tedbirlerden elde edilen verilerin soruşturmaya konu suçlar açısından delil niteliği taşıyıp taşımadığı belirlendikten sonra adli işlemlere devam olunmalı, koruma tedbirlerinden elde edilen verilerin herhangi bir suç açısından delil niteliği taşımadığı durumlarda kesinlikle o suça ilişkin muhakeme işlemlerinde bu verilere dayanılmamalı, bilhassa gözaltı ve tutuklama gibi hürriyeti kısıtlayıcı tedbirlere başvurulmamalıdır[2].

Silahlı örgüt suçlarında tanık ifadeleri çok önemli bir delil olup maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından tanıkların tespiti, dinlenmesi ve tanık ifadeleri üzerinden çelişkilerin giderilerek şüphenin aydınlatılması çok önemlidir. Nitekim Yargıtay’ın aynı doğrultudaki bir kararında şöyle denilmektedir; Sanık hakkında mahkûmiyete esas alınan delillerin tanık beyanları olması karşısında; sanığın silahlı terör örgütü FETÖ/PDY’nin kamuoyunca da bilinen operasyonel eylemlerinden sonra örgütsel faaliyetinin olup olmadığının tespiti amacıyla ifade veren tanıkların ayrı ayrı dinlenilmesi, beyanlarının açıklattırılıp beyanlar arasındaki çelişkilerin giderilmesi ve hangi beyana neden üstünlük tanındığının tartışılması, ayrıca UYAP’ta oluşturulan örgütlü suçlar bilgi bankasında sanık hakkında bilgi ve beyan olup olmadığı araştırılarak varsa beyanların aslı veya onaylı suretlerinin dosya kapsamına alınması, gerekirse ilgili şahısların tanık olarak dinlenmelerinden sonra sanığın hukuki durumunun buna göre tayin ve takdiri gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması, kanuna aykırı olup bozmayı gerektirir[3].

Yargıtay’ın  maddi gerçeğin araştırılmasına yönelik aynı doğrultudaki bir diğer kararında şöyle denilmektedir; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarih ve 2017/16-956 E., 2017/970 K. sayılı kararıyla onanarak kesinleşen Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği 24.04.2017 tarih ve 2015/3 E., 2017/3 K. sayılı kararıyla Anayasa Mahkemesinin F…başvurusuna ilişkin 04.06.2020 tarih ve 2018/15231 başvuru numaralı kararında belirtildiği üzere; ByLock iletişim sisteminin FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bu suç örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle, örgüt talimatıyla bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti halinde kişinin örgütle bağlantısını ortaya koyan bir delil olacağında şüphe bulunmamakla birlikte, savunmasında ByLock kullanıcısı olmadığını bildiren sanığın örgütsel konumunun ve örgütsel faaliyetlerinin tespiti bakımından ByLock tespit ve değerlendirme tutanaklarında ekleyen, eklenen ve irtibatlı bulunduğu kişiler olarak gözüken şahıslar hakkında soruşturma yahut kovuşturma bulunup bulunmadığı araştırılarak, varsa sanık ile ilgili aşama beyanlarının dosyaya getirtilmesi, UYAP’ta bulunan örgütlü suçlar bilgi havuzunda sanık hakkında başkaca bir beyan yahut delil bulunup bulunmadığı araştırılarak bulunması halinde ifade tutanaklarının 5271 sayılı CMK m. 217 uyarınca duruşmada okunup tartışılması, tespit halinde beyan sahiplerinin tanık sıfatıyla usulüne uygun şekilde dinlenmelerinden sonra tüm deliller birlikte değerlendirilip sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik araştırma ve yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde mahkûmiyet hükmü kurulması, kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmektedir[4].

Soruşturma kapsamında toplanan delillerin yeterli şüpheyi oluşturduğu ve işin mahiyeti gereği ya da yasal sınırlar uyarınca başkaca delil toplama faaliyetine gerek/imkân kalmadığı anlaşıldığında, şüphelilerin yakalanmaları ve suç delillerin ele geçirilmesi amacıyla operasyon aşamasına geçilmelidir. Operasyon aşamasından önce toplanan deliller her bir şüpheli açısından tekrar değerlendirilmeli, mevzuata göre arama ve yakalama tedbirlerine maruz kalması uygun olan şüpheliler belirlenmeli, uygulanacak tedbirlere ilişkin adli kararlar hazırlanmalı ya da karar verilmek üzere sulh ceza hâkimliğinden talepte bulunulmalı, yetki alanı dışında bulunan şüpheli varsa da yakalanması ile somut olayın özelliklerine göre maddi gerçeğin ortaya çıkarılması amacıyla konutunun veya iş yerinin aranması amacıyla yetkili Cumhuriyet Başsavcılığına talimat yazılmalıdır[5].

Ceza yargılamasında, medenî yargılamadan farklı olarak, şeklî gerçekle yetinilmeyip maddi gerçek araştırılır. Ceza yargılamasının amacı hukuka uygun yöntemlerle elde edilmiş delillerle, her türlü şüpheden arınmış bir şekilde maddî gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Maddi gerçeğe ulaşmada hayatın olağan akışına uygun olan akla ve mantığa uygun yöntemlerle hareket edilmesi gerekir. Gerçek, her türlü kuşku ve baskıdan uzak, rasyonel ve somut olayın özelliklerine uygun bir değerlendirilmeden ortaya çıkarılmalıdır. Kolluk görevlilerinin veya müştekinin beyanlarına dayalı kurgular üzerinden hüküm kurulması ceza yargılamasının amacına aykırılık oluşturmaktadır. Ceza hukukunun temel ilkesi olan “şüpheden sanık yararlanır ilkesi” gereğince ceza yargılamasında kuşkunun bulunduğu yerde, mahkûmiyet kararından söz edilemez. Sanık hakkında delil yetersizliğinden beraat kararı verilmesi gerekir[6]. Nitekim Yargıtay’ın aynı doğrultudaki bir kararında şöyle denilmektedir; “Sanığın anne ve babasına ait Bank Asya nezdindeki ortak hesap hareketlerinin, “suç ve cezaların şahsiliği ilkesi” gereğince atılı suç yönünden delil ya da örgütsel faaliyet olarak kabul edilemeyeceğinin gözetilmemesi, kanuna aykırı, sanık müdafisinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı CMK’nın 302/2. maddesi uyarınca bozulmasına karar verilmiştir[7].

Bankaya para yatırma tek başına delil oluşturmamakta olup somut olayın özelliklerine göre bir değerlendirme yapılması şarttır. Nitekim Yargıtay’ın aynı doğrultudaki bir kararında şöyle denilmektedir; silahlı terör örgütü FETÖ/PDY’nin kamuoyunca bilinen operasyonel eylemlerinden sonra kayda değer bir örgütsel faaliyeti tespit edilemeyen ve 06/02/2014 tarihinde Vakıflar Bankasından çektiği kredinin bir kısmını aynı gün Bank Asya’daki kredi kartı borçlarını ödemek için yatırdığını bildiren sanığın, savunmasının aksine başkaca delil edilememiş olması karşısında atılı suçtan beraatı yerine delillerin değerlendirilmesinde düşülen yanılgı sonucu yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi, kanuna aykırılık oluşturmaktadır[8].

Yargılama aşamasında ortaya çıkan delillerin duruşmada okunup taraflara bir diyeceklerinin olup olmadığının sorulması gerekir. Nitekim Yargıtay’ın aynı doğrultudaki bir kararında şöyle denilmektedir; “ByLock iletişim sisteminin FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bu suç örgütünün bir kısım mensupları[9] tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle; örgüt talimatı ile bu ağa dâhil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti halinde, kişinin örgütle bağlantısını gösteren delil olacağı”nın kabul edildiği dikkate alınarak, atılı suçun sübutu açısından belirleyici nitelikte olan ve temyiz aşamasında gelen detaylı ByLock tespit ve değerlendirme tutanağının CMK’nın 217. maddesi uyarınca duruşmada okunup tartışılmasından sonra sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması, bozmayı gerektirmektedir[10].

Soyut tanık beyanı ve dernek veya sendika üyeliği silahlı terör örgütü üyesi olma suçu açısından yeterli delil konumunda değildir. Nitekim Yargıtay’ın aynı doğrultudaki bir kararında şöyle denilmektedir; Sanık hakkında 2013 sonlarından önce katıldığı FETÖ/PDY sohbet toplantılarında gördüğünü beyan eden kollukta şüpheli olarak dinlenen Fatma …in beyanlarından başka sanık hakkında silahlı terör örgütü FETÖ/PDY’nin kamuoyunca da bilinen operasyonel eylemlerinden sonra örgütsel herhangi bir faaliyet ve eyleminin tespit edilmemiş olması dernek ve sendika üyeliğinden ibaret eylem ve faaliyetlerinin ise örgüte yardım suçunu oluşturacak nitelik ve düzeye ulaşmaması hususları gözetilerek atılı suçtan CMK’nın 223/2-e maddesi gereğince beraatına karar vermek gerekirken yazılı şekilde mahkûmiyet hükmü kurulması, kanuna aykırıdır[11].

Örgütsel bağın üyelik boyutuna varıp varmadığının bütünlük arz eden bilgi ve belgeler üzerinden araştırılarak veri inceleme raporu, örgütlü suçlar bilgi havuzu, aynı kapsamdaki dosyalar üzerinden erişilen ve sistemli hale getirilen veriler ile varsa tanık ifadeleri üzerinden bir değerlendirme yapılması gerekir. Nitekim Yargıtay’ın aynı doğrultudaki bir kararında şöyle denilmektedir; Bozma kararı sonrası dosya arasına geldiği anlaşılan 22.02.2018 tarihli veri inceleme raporu göz önünde bulundurularak sanığın silahlı terör örgütü üyesi olup olmadığı karar yerinde değerlendirilerek tartışılması ve söz konusu veri inceleme raporu ile UYAP sisteminde bulunan örgütlü suçlar bilgi havuzu araştırılmak suretiyle sanık hakkında bilgi ve beyana rastlanması halinde varsa belgelerin duruşmaya getirtilip sanığa ve müdafisine okunması, beyanda bulunan kişilerin duruşmada tanık olarak dinlenilmelerinin sağlanmasından sonra bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi, yasaya aykırılık oluşturmaktadır[12]. Örgütsel bağın bulunması, örgüte ideolojik sempatinin bulunması veya örgüt üyeleriyle iletişimin olması örgüt üyeliği açısından yeterli delil kapsamında bulunmamaktadır. Bu durumun özellikle soruşturma aşamasında tüm yönleriyle araştırılarak maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasına yönelik titiz bir çalışmanın yapılması gerekir.

UYAP’ta bulunan örgütlü suçlar bilgi havuzunda dosya kapsamındaki eylemlerle ilgili veya örtüşen bir şekilde araştırma, soruşturma ve yargılama yapılarak şüpheli veya sanık hakkında başkaca bir beyan yahut delil bulunup bulunmadığının araştırılması, varsa bu beyan yahut delillerin soruşturmada ve yargılamada okunarak taraflara diyeceklerinin sorulması, gerekirse beyanların doğruluk derecelerinin araştırılması açısından kişilerin tanık sıfatıyla ifadelerinin alınarak soruşturma ve yargılamanın maddi gerçeği ortaya koyacak nitelikte yapılması gerekir. Nitekim Yargıtay’ın aynı doğrultudaki bir kararında şöyle denilmektedir; Sanığın aşama beyanlarında V…’nin emri doğrultusunda 16 Temmuz günü Gölcük Donanma Komutanlığında askeri suçlar yönünden soruşturma yapmaya başladığını ifade etmesi karşısında V…’nin bu hususta tanık sıfatı ile bilgi ve görgüsüne başvurulup, ayrıca birliğe hangi zaman itibariyle giriş yaptığının da tespitine çalışılıp, yine sanığın hesabının bulunduğu bankalara, abonelikleri bulunan kurum ve kuruluşlara (internet, elektrik, su, doğalgaz, tv …) bildirdiği telefon numaralarının araştırılarak, bu minvalde sanığın adına kayıtlı yahut fiilen kullandığı tespit edilen hatlara ilişkin HTS kayıtları dosyaya getirtilip, iletişim içinde olduğu kişilerin kimler olduğu ve bu kişiler hakkında soruşturma olup olmadığının; keza UYAP örgütlü suçlar bilgi bankasında sanık hakkında başkaca bir ifade yahut beyan, bilgi ve belge bulunup bulunmadığı araştırılıp varsa dosyaya getirtilerek tüm deliller birlikte değerlendirildikten sonra hukuki durumun buna göre tayin ve takdiri gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiştir[13].

Sanığın örgütün nihai amacını bilerek örgütle organik bağ kurduğuna, iradelerini örgütün hiyerarşik gücünün emrine teslim ettiğine, örgüt adına süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren eylemlerde bulunduğuna, örgüt mensubu olduğuna dair her türlü kuşkudan arınmış, somut, kesin, inandırıcı ve kanaat verici mahiyette deliller elde edilemediği hallerde beraat kararı verilmesi gerekir[14].

Soruştura ve yargılamanın titizlikle yapılması şart olup suçun unsurlarının oluşup oluşmadığının soruşturma ve yargılama tekniğine uygun bir şekilde araştırılma şarttır. Nitekim Yargıtay’ın aynı doğrultudaki bir kararında şöyle denilmektedir; Sanığın silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına organik bağla katılarak süreklilik çeşitlilik ve yoğunluluk arz eden faaliyetlerde bulunup bulunmadığına ilişkin maddi gerçeğin şüpheye yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılması ve özellikle örgütün nihai amacının açıkça ortaya konulmaya başlandığı kamuoyunca da bilinen operasyonel eylemlerinden sonra örgütsel eyleminin bulunup bulanmadığının tespiti açısından, UYAP’ta oluşturulan örgütlü suçlar bilgi bankasında sanık hakkında herhangi bir beyan yahut bilgi olup olmadığı araştırılıp bulunması halinde temin edilmesi,  sanığın mahkûmiyete esas alınan fakat soruşturma beyanlarının okunmasıyla yetinilen C… ile Ö…’nin ve tespit edilmesi halinde diğer tanıkların usulüne uygun olarak tanık sıfatıyla dinlenmelerinden sonra sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken,  eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması, kanuna aykırılık oluşturmaktadır[15].

TCK’nın 314. maddesinde düzenlenen silahlı örgüt suçundan elde edilen hak, alacak veya diğer malvarlığı değerlerine CMK’nın 128. maddesi gereğince el konulabilir. İletişimin tespiti, dinlenebilme, kayda alma veya sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220), suçlarında CMK’nın 139. maddesi gereğince gizli soruşturmacı görevlendirilebilir. Suçun işlendiği hususunda somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebepleri bulunması ve başka suretle delil elde edilememesi hâlinde, şüpheli veya sanığın kamuya açık yerlerdeki faaliyetleri ve iş yeri teknik araçlarla izlenebilir, ses veya görüntü kaydı alınabilir[16]. Nitekim Yargıtay’ın aynı doğrultudaki bir kararında şöyle denilmektedir; Sanıklar S ve N’in soruşturma evresinde alınan savunmalarında atılı suçu kabul etmediklerini savunmaları, sanıklara görüntüler gösterilerek görüntüdeki şahsın kendileri olduğu yönünde beyanlarının alınması, mahkemede alınan savunmalarında da, gizli soruşturmacıların ısrar etmeleri üzerine ele geçen uyuşturucu maddeleri gizli soruşturmacılara verdiklerini beyan ederek üzerlerine atılı suçlamaları kabul etmedikleri anlaşılmakla; Gizli soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin kararın verildiği tarihte yürürlükte bulunan CMK’nın 139. maddesine göre işlenen suçun kanunda sayılan ve gizli soruşturmacı kullanılabilecek suçlardan olması, suçun işlendiği konusunda somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması, başka yolla delil elde etme imkânının bulunmaması, suçun örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmiş bir suç olması ve yetkili ve görevli mahkemece bir karar verilmesi gerekir. Somut olayda dava konusu suç uyuşturucu madde ticareti yapma suçu olduğu halde, örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suç olmadığı; zira CMK’nın 139. maddesinin 4. fıkrasına göre suç tarihi itibarıyla örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmeyen suçlarda gizli soruşturmacı görevlendirilemeyeceği; yine CMK’nın “Teknik Araçlarla İzleme” başlıklı 140. maddesindeki düzenlemeye göre, suç tarihi itibariyle sanığın teknik araçlarla izlenmesine ilişkin bir karar dosya içerisinde bulunmadığı, gizli soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin karara dayanılarak ve CMK’nın 140. maddesi uyarınca ayrıca bir karar alınmadan teknik araçlarla izleme, görüntüleme ve ses alma işlemi yapılamayacağı nazara alındığında mahkemece suçun sübutu gizli soruşturmacı faaliyetleri ile teknik araçlarla izleme sonucu elde edilen kayıtlara dayandırılmıştır. CMK’nın 217. maddesine göre sanığa atılı suç hukuka uygun şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir. Hukuka uygun olmayan teknik araçlarla izleme sonucu elde edilen delile dayanılarak sübuta gidilmesi mümkün değildir. Yapılan soruşturma işlemleri kovuşturma kapsamı ve tüm dosya içeriğine göre sonuç olarak; 1) Dosya içerisinde CMK’nın 140. maddesi uyarınca teknik araçlarla izlemeye ilişkin bir karar dosya içerisinde bulunmadığı anlaşılmakla; sanıklar hakkında 5271 sayılı CMK’nın 140. maddesi uyarınca teknik araçlarla izlemeye ilişkin verilmiş bir kararın bulunup bulunmadığı, bulunuyor ise hukuki denetime olanak sağlayacak şekilde aslı veya onaylı örneğinin getirtilerek bu dosya içine konulması; yoksa bu yöntemle elde edilen bilgilerin delil olarak değerlendirilemeyeceğinin gözetilmemesi, 2) Suçun sübutunun tespiti için sanıklardan uyuşturucu madde alma – temin etme eylemini gerçekleştiren gizli soruşturmacılar kolluk görevlisi ise “suçu ve faili belirleme, suçla ilgili delilleri toplama” konusunda faaliyette bulunabileceklerinden, öncelikle gizli soruşturmacıların adli kolluk görevlisi olup olmadığının sorulması, adli kolluk görevlisi ise CMK’nın 139/3. maddesi hükmü de gözetilerek tanık olarak dinlenilip sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, 3) Gizli soruşturmacıların adli kolluk görevlisi olmadığının ve teknik araçlarla izlemeye ilişkin bir kararın bulunmadığının tespiti halinde “suçu ve faili belirleme, suçla ilgili delilleri toplama” konusunda faaliyette bulunamayacaklarından bu yöntemle elde edilen bilgilerin delil olarak değerlendirilemeyeceği hususu tartışılmadan hüküm kurulması, yasaya aykırılık oluşturmaktadır[17].

Özetle vicdani delil sistemini kabul eden CMK’ya göre deliller serbest olup sınırlı sayıda değildir. CMK’da deliller arasında bir hiyerarşileri bulunmamaktadır. Cumhuriyet savcısı hukuka uygun yöntemlerle elde edilmiş her delili gözeterek soruşturma yapmak zorunda olup yargılama aşamasında hâkim bir delili daha güvenilir olması sebebiyle başka bir delile tercih edebilecektir. Delillerin mahkemece serbestçe değerlendirilebilmesi keyfilik anlamına gelmez. Maddi gerçeği ortaya çıkarmak amacıyla deliller Cumhuriyet savcısı ve hâkim tarafından hayatın olağan akışı kapsamında, akla ve mantığa uygun olarak değerlendirilecektir. Hâkim kararını hiçbir şekilde doğrudan veya dolaylı olarak hukuka aykırı elde edilmiş delillere de dayandırmamalıdır[18].

Ceza muhakemesi hukuku, suç soruşturması ile başlayan yargılamada hukuk güvenliğinin hangi yöntemlerle korunduğunun usulünü düzenleyen bir kurallar bütünüdür. Silahlı suç örgütleri ile ilgili soruşturmanın ve yargılamanın nasıl yapılacağını, soruşturma ve yargılama süjelerinin hak ve yükümlülüklerini, ceza muhakemesi hukukuna egemen ilkeler ışığında ortaya koyması nedeniyle hayati bir önem taşır. Ceza muhakemesi hukukunun bilimsel olmadığı bir düzende hukuk güvenliği, kamu düzeni, kamu güvenliği ve adalet gerçekleşemez.

Ceza muhakemesi hukuku bireyleri, haksız yakalama, tutuklama, yargılama ve mahkûmiyete karşı koruyan hukuk güvenliğinin en aktif uygulama alanıdır. Bir suç şüphesi altında olan bireylerin hangi koşullarda nasıl soruşturulacağı ve yargılanacağının kategorize edilmesi ancak ceza muhakemesi hukukunun temel ilkelerinin uygulanması ile mümkündür.

Soruşturma ve yargılama sürecindeki usule ilişkin işlemlerin ceza muhakemesine egemen ilkeler ışığında hukuka uygun olarak yapılması, hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edilmesi,  taraflarca soruşturma ve yargılama aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların istinaf ve temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilenmesi, varsayımlardan ve kurgulardan uzak durulması,  iddia ve savunmaların varsa tanık anlatımları ile teknik veriler ışığında özleri değiştirilmeksizin tartışılması,  mahkemece oluşan vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen deliller ışığında ortaya konulması,  mahkemece sanığa yükletilen eylem veya eylemlerin doğru olarak nitelendirilmesi, kanunda atılı suç veya suçlar için öngörülen ceza ve güvenlik tedbirlerinin gerekçelendirilerek kanuni bağlamda şahsileştirilmek suretiyle hükmün kurulması şarttır. Beraat halinde ise sanığın atılı suçu işlemediği veya her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığının iddialar ışığında ifade edilmesi gerekir.

Soruşturma veya yargılama aşamalarında savunma ve ifadeleri itibarıyla, sanığın etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istediğini belirtmesi karşısında, hükmün kesinleşmesine kadar etkin pişmanlıkta bulunma imkânı da gözetilerek öncelikle sanığın duruşmada hazır edilerek ayrıntılı bir şekilde beyanlarının alınması, daha sonra vermiş olduğu bilgilerin, sanığın örgüt içerisindeki kaldığı süre, örgütsel faaliyet ve konumuna uygun doğruluk ve faydalılık durumunun ilgili birimlerden sorulması ile sonucuna göre sanık hakkında, 5237 sayılı Kanun’un 221 inci maddesinin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının karar yerinde tartışılarak bir karar verilmesinde zorunluluk bulunmaktadır[19].

Sanığın irtibatlı olup olmadığının tespit edilmesine yönelik olarak sanığın HTS ve baz kayıtlarının getirtilerek bu hususta bilirkişi raporu da alınması;  varsa ihbar evrakı ile ihbarda sanık hakkında beyanda bulunduğunun bildirilmesi karşısında;  sanık ve müdafinin bulunduğu duruşmada huzurda yahut SEGBİS marifetiyle tanık sıfatıyla beyanının alınması ile birlikte, UYAP’ta güncellenen örgütlü suçlar bilgi bankasında sanık hakkında aleyhe beyan olup olmadığının araştırılması, tespit edilmesi halinde beyan sahiplerinin usulüne uygun olarak tanık sıfatıyla dinlenmeleri sağlanarak 5271 sayılı Kanun’un 217 nci maddesi uyarınca sanık ve müdafiine diyeceklerinin sorulduktan sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir[20]. Sanığa her türlü aleyhe iddiaya karşı kendini savunma hakkı verilmelidir. Tanık veya tanıkların ifadelerinin doğruluk derecesi araştırılmalıdır. Manipülatif yaklaşımlar yerine bilimsel ve teknik deliller ışığında hüküm kurulmalıdır. Tanıkların ifadelerinin belirsiz olması şüpheyi ortadan kaldırmamakta olup şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince hareket edilmesi gerekir.

  Doç. Dr. Cengiz APAYDIN
Cumhuriyet Savcısı
  Avukat Cenk Ayhan APAYDIN


CEZA HUKUKU BİLİNCİ TV

cezahukukubilinci.org


[1]  Güngör, Ali/Apaydın, Cengiz/Akyamaç, Murat/ Serdar, Beyazıt/Tülü, Hacı Mehmet/Çavuş, Adnan/Yaşar, Alim/Şen, Zekeriye/Bilgi, Levent/Aydın, Filiz Gökduman/Kara, Eyüp/Altun, Yunus Emre/Aslan, Ahmet/Karcıoğlu, Tuncay/Okudan, Furkan, Cumhuriyet Savcıları İçin Soruşturma Rehberi, 2. Baskı, İstanbul, 2020, 111.

[2]        Güngör ve diğerleri, 111.

[3]        Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 30.06.2022 tarihli, 2021/21588 esas ve 2022/4186 sayılı kararı ((UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).

[4]     Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 01.07.2025 tarihli, 2022/29348 esas ve 2025/19341 sayılı kararı ((UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).

[5]        Güngör ve diğerleri, 111-112.

[6]        Apaydın,  Cengiz, Ceza Muhakemesine Egemen İlkeler Işığında Olağan ve Olağanüstü Kanun Yolları, Ankara 2020, 46.

[7]        Yargıtay 16. C.D, 15.01.2019 tarihli, 2018/14959 esas ve 2018/145 sayılı kararı. (UYAP isimli Hâkim ve Cumhuriyet savcılarına Yargıtay kararlarına ulaşma imkânı sağlayan siteden alınmıştır).

[8]        Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 30.06.2022 tarihli, 2021/9226 esas ve 2022/4123 sayılı kararı ((UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).

[9]        Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 30.06.2022 tarihli, 2021/12095 esas ve 2022/4200 sayılı kararı ((UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).

[10]      Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 30.06.2022 tarihli, 2021/12095 esas ve 2022/4200 sayılı kararı ((UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).

[11]      Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 30.06.2022 tarihli, 2021/13524 esas ve 2022/4196 sayılı kararı ((UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).

[12]      Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 30.06.2022 tarihli, 2021/13128 esas ve 2022/4195 sayılı kararı ((UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).

[13]      Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 22.06.2022 tarihli, 2021/15275 esas ve 2022/3841 sayılı kararı ((UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).

[14]      Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 30.06.2022 tarihli, 2021/15737 esas ve 2022/4118 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).

[15]   Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 01.07. 2025 tarihli, 2022/31409  esas ve 2025/19221  sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır

[16]      Albayrak, Mustafa, Türk Ceza Kanunu Öz Kitap, 7. Baskı, Ankara, 2010, 797.

[17]      Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 26.05.2022 tarihli, 2020/8465 esas ve 2022/6889 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).

[18]      Yıldız, Ali Kemal, “Ceza Muhakemesinde İspat ve Delillerin Değerlendirilmesi”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2002, 139-140.

[19] Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 20.06.2025 tarihli, 2022/30417 esas ve 2025/18924 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).

[20] Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 25.06.2025 tarihli, 2022/27454 esas ve 2025/18547 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).