SUÇ ÖRGÜTÜNDE HİYERARŞİNİN YAPISI – AVUKAT-YAZAR CENK AYHAN APAYDIN
SUÇ ÖRGÜTÜNDE HİYERARŞİNİN YAPISI
Örgüt ya da örgütlenmeden anlaşılması gereken, en az üç kişinin hiyerarşik yapılanma ve işbölümü içerisinde birden fazla belirsiz sayıdaki suçları işlemek üzere anlaşarak sürekli birliktelikleridir[1]. Suç örgütünün varlığının kabul edilebilmesi için bulunması gerekli bir diğer unsur, organize ve hiyerarşik bir yapılanmanın mevcudiyetidir. Söz konusu unsur, ilgili maddede, örgüte yardım edenlerin sorumluluğu düzenlenirken kullanılan, “örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla birlikte” ibaresi ile dolaylı olarak ifade edilmiştir. Söz konusu hiyerarşik yapılanmanın basit bir düzeyde bulunması yeterli olup, askeri bir disiplinin mevcudiyeti aranmayacaktır[2]. Diğer bir ifadeyle, örgütün varlığı için soyut bir birleşme yeterli olmayıp, örgüt yapılanmasına bağlı olarak gevşek veya sıkı bir hiyerarşik ilişki olmalıdır[3]. Hiyerarşi katı veya gevşek olabilir. Görev dağılımı şart olmamakla[4] birlikte kimin örgüt kurucusu kimin örgüt yöneticisi ve kimin örgüt üyesi olduğunun belirlenebilir olması gerekir.
Her örgütte var olması gerektiği anlaşılan kurucu ve yönetici sıfatını taşıyan kişiler ve bunlarla, örgüte üye olanların veya örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya yardımda bulunanların arasında yasal düzenlemede bir fark gözetilmiş olması nedeniyle hiyerarşik bir yapının bulunması gerekir[5].
Soyut bir birleşmeyi aşan örgütsel bir yapının bulunduğunun kabul edilebilmesi için, örgüt içinde, kesin nitelikte olmasına gerek bulunmamakla beraber, örgütün amacı doğrultusunda bir işbölümü kapsamında belirsiz suçlar için de olsa görev dağılımının bulunması şarttır. Yönetici ve üyeyi ayırt edecek nitelikte yöneticilerin ve üyelerin birbirlerinden ayırt edilebilecek ölçütlerin belirlenmesi gerekir. Yönetici sıfatı bütün örgütsel yapıya hâkim olma anlamını taşımamakta olup, organizasyon içinde alt derecelerde de olsa, diğer üyeleri yöneten, bunların hiyerarşik üstü olanlar da yönetici olarak kabul edilecektir. Bununla birlikte, askeri nitelikte veya karmaşık, resmi bir hiyerarşik yapının aranacağı anlaşılmamalıdır. Örgüt içerisinde çıkar çatışmaları veya hırslardan dolayı örgüt üyelerinin yöneticilere başkaldırmaları, onları pasif hale getirmeleri daima mümkündür. Bu sıfatların yer değiştirmesi, yöneticinin üye haline gelmesi de söz konusu olabilir. Ancak hiyerarşik bir yapının, kavram olarak, yöneten emir ve talimat vererek sözünü dinleten yöneticilerin varlığı şarttır.[6].
Yatay ilişkiler bir örgütün varlığını anlamına gelmez. Aynı doğrultuda olmak üzere kişiler arasındaki akrabalıktan, iş yerindeki olağan çalışma pozisyonlarından kaynaklanan ilişkiler, örgüt suçundaki hiyerarşik yapılanma olarak görülmemelidir. Nitekim uygulamada vakıf, dernek, şirket ve hatta kamu tüzel kişilerinin yöneticileri ile üyeleri yahut çalışanları arasındaki ilişkilerin örgütsel hiyerarşik yapıya benzetilerek, bu suç kapsamında mütalaa edildiği görülmektedir. Bu hususta, örneğin, bir belediye başkanının örgüt yöneticisi olduğu iddia edildiğinde, kamu hukuku tüzel kişisi olan belediyenin görev ve yetkileri kapsamında, belediyede çalışan kişilerle, belediye başkanı arasında kamu idaresinin işleyişinden kaynaklanan ast-üst ilişkisinin bulunmasının olağan olduğu, kamu hukukundan kaynaklanan bu özelliğin örgütün niteliklerinden hiyerarşik yapıyla bir ilgisinin bulunmadığı, örgütün bu tür yasal yapılanmaların dışında, kendisine özgü bir kuruluşunun, varlığının araştırılmasının gerektiği açıktır[7].
Örgütsel hiyerarşinin örgütü amacı doğrultusundaki kriminal işlerle sınırlı olması gerekir. Örgüt yöneticilerinin veya kurucularının emir ve talimatları kapsamında legal bir şirkette çalışan kişilerin örgüt hiyerarşisi içerisinde mütalaa edilmesi hukuken kabul edilemez. Suç örgütüne ait şirketteki çaycı, muhasebeci, şoför veya sekreterin örgüt hiyerarşisi içinde olduğu iddiasıyla makul şüphe olmaksızın soruşturma ve/veya kovuşturmanın süjesi haline getirilmesi masumiyet karinesine açıkça aykırılık oluşturmaktadır. Ayrıca bireylerin ve toplumun adalete olan inançlarının sarsılmasına neden olmaktadır[8].
Özetle su örgütü soyut bir birleşme olmayıp içerisinde suça bulaşmış ve örgütsel faaliyetlerde bulunan kişileri bünyesinde barındıran ve hiyerarşik bir ilişkinin egemen olduğu bir yapıdır. Bu hiyerarşik ilişki, bazı örgüt yapılanmalarında gevşek bir nitelik taşıyabilir. Bu ilişki dolayısıyla örgüt, mensupları üzerinde hâkimiyet tesis eden bir güç kaynağı niteliğini kazanmaktadır[9].
Suç işlemek amacıyla örgüt kuran, yöneten veya örgüte üye olan ya da üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişinin, gönüllü olarak teslim olup, örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi vermesi halinde, hakkında örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçundan dolayı cezaya hükmolunmaz. Nitekim Yargıtay’ın aynı doğrultudaki bir kararında şöyle denilmektedir; “ K…Emniyet Müdürlüğünde komiser yardımcısı olarak görev yapmakta iken FETÖ/PDY kapsamında açığa alındıktan sonra 16.05.2017 tarihinde K.. Cumhuriyet Başsavcılığına dilekçe ile başvurarak bildiklerini samimi bir şekilde anlatan sanıklar Y.. ve Y..in aşamalardaki beyanlarında özetle; lise ve üniversiteye hazırlık dönemlerini ve akabinde 2009-2014 yıllan arasındaki Polis Akademisi sürecini anlattıkları, bu süreçlerde örgütle ilk tanışmalarını, örgüt evlerinde düzenlenen sohbet ve toplantılara katılmalarını, kendilerinden sorumlu mahrem abileriyle örgüt evlerinde ve/veya kafelerde buluşup görüşmelerini, mahrem abileri tarafından telefonla aranılıp irtibat kurulmasını anlattıkları, kendileriyle irtibat kuran/görüşen mahrem abilerin kod isimlerini ve/veya gerçek isimlerini söyledikleri, 2015 yılı başlarında K… iline atandıktan sonra kendileri ile A.. kod isimli S..isimli bir şahsın ilgilendiğini belirttikleri, ayrıca dosyada mevcut, sanıklar hakkında düzenlenen veri inceleme raporlarında her iki sanığın “B4” (FETÖ mensubiyeti olan, sadakati bağlılığı olan ancak bazı konuları sorgulayan veya zaafı olan kişiler) olarak kodlandıkları anlaşılmış fakat ilk derece mahkemesince sanıklar hakkında ilişki içinde oldukları yapının silahlı terör örgütü olduğu hususunda hataya düştüklerinden bahisle ve suç kasıtları olmadığı gerekçesiyle beraat kararı verilmesi karşısında; Sanıkların polis akademisi mezunu olup komiser yardımcısı olarak görev yaptıktan, devletin iç güvenliğinden sorumlu emniyet teşkilatında çalıştıkları gözetildiğinde, sanıkların örgütle ve örgütün mahrem yapısı ile ilişkilerinin gizlilik ve mahremiyet içerisinde yürüttükleri nazara alındığında haklarında TCK’nın 221/4. maddesi ilk cümlesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde sanıkların beraatına karar verilmesi hukuka aykırıdır[10].
Örgütün kurucusu, yöneticileri ve örgüt hiyerarşisinde üçüncü veya daha yukarı katmanlarda yer alan mensuplarının zaman sınırlaması olmaksızın örgütün nihai amacından haberdar oldukları yönünde kuşku bulunmamakta ise de, bir ve ikinci katmanlarda yer alanlar açısından; Devletin her kurumuna sızar, mensupları vasıtasıyla kişi ve kurumlara yönelik, örgütün gerçek yüzünü ortaya koyan operasyonlara başlandığı, bu yapının kamuoyu ve medya tarafından tartışılır hale geldiği, üst düzey hükümet yetkilileri ve kamu görevlileri tarafından yapılan açıklamalarda “paralel yapı” veya “terör örgütü” olduğuna ilişkin tespitler ve uyarıların yapıldığı, Milli Güvenlik Kurulu tarafından da aynı değerlendirmelerin paylaşıldığı süreçten önce icra edilen faaliyetlerin, nitelik, içerik ve mahiyeti itibariyle silahlı terör örgütünün amacına hizmet ettiğinin somut delil ve olgularla ortaya konulmadıkça örgütsel faaliyet kapsamında kabul edilemeyeceği, bu tarihten sonra gerçekleşen ve örgütsel faaliyet olarak kabul edilen hareketlerin örgüt hiyerarşisine dâhil olduğunu gösterir biçimde çeşitlilik, devamlılık ve yoğunluk içermesi gerekir[11].
Sanığın örgüt hiyerarşisindeki yeri süreklilik arz eden eylem ve işlemleri ile ortaya çıkarılmalıdır. Ceza hukuku iradi olan ve dışa yansıyan suç oluşturan eylemleri esas almakta olup varsayımlar üzerinden hareket edemez. Bu nedenle dosyanın tüm yönleriyle incelenerek örgüt şemasına sanığın hangi eylemleri ile girdiğinin kararda tartışılması esastır. Nitekim Yargıtay’ın aynı doğrultudaki bir kararında şöyle denilmektedir; “ Kuruluş, amaç, örgüt yapılanması ve faaliyet yöntemleri Yargıtay (kapatılan) 16. Ceza Dairesinin 2015/3 esas, 2017/3 sayılı kararında anlatılan ve nihai amacı, devletin Anayasal nizamını cebir ve şiddet kullanarak değiştirmek olduğu anlaşılan FETÖ/PDY terör örgütünün başlangıçta bir ahlak ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve toplumun her katmanının büyük bir kesimince de böyle algılanması, amaca ulaşmak için her yolu mubah gören fakat sözde meşruiyetini sivil alanda dinden, kamusal alanda ise hukuktan aldığı izlenimi vermek için yeterli güce ulaşıncaya kadar alenen kriminalize olmamaya özen göstermesi gerçeği nazara alındığında; örgütün kriptolu haberleşme ağı olan ByLock isimli programın kullanıcısı olmayan, aşamalarda değişiklik göstermeyen samimi ve detaylı bilgi veren sanığın savunması, tanık beyanları, olay tarihindeki yaşı ve dosya içeriği de dikkate alındığında, yukarıda tarif edildiği biçimde örgütün hiyerarşik yapısına girdiğini gösterir ve örgüt üyeliği suçundan mahkûmiyetini gerektirir çeşitlilik, süreklilik ve yoğunluk oluşturacak nitelikte örgütsel herhangi bir faaliyet bulunmayan ve silahlı terör örgütü üyeliği açısından kastı bulunmayan sanığın atılı suçtan beraatı yerine yazılı şekilde hüküm kurulması, kanuna aykırıdır[12].
AVUKAT-YAZAR
CENK AYHAN APAYDIN
CEZA HUKUKU BİLİNCİ TV
cezahukukubilinci.org
[1] Evik, Vesile Sonay, Suça İştirakte Yardım Edenin Ceza Sorumluluğu, s. 335.
[2] Karcılıoğlu, 128: Evik, Vesile Sonay, Suça İştirakte Yardım Edenin Ceza Sorumluluğu, s. 335.
[3] Yargıtay CGK, 3.4.2007 tarihli, 2006/10-253 esas ve 2007/80 sayılı kararı.
[4] Soyaslan, Doğan, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 5. Baskı, Ankara, 2005, s. 451.
[5] Karcılıoğlu, N Kaan , “Yargıtay İçtihatları Çerçevesinde Suç İşlemek Amacıyla Kurulan Örgütün Unsurları”, Suç ve Ceza, Ceza Hukuku Dergisi, S:1, 2011, s.105.
[6] Bkz. Karcılıoğlu, 107-108.
[7] Yenidünya, A. Caner /İçer, Zafer, “Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu”, Prof. Dr. Nur Centel’e Armağan, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, C:19, S:2, Y: 2013, s, 802.
[8] Apaydın, Cengiz/Apaydın, Cenk Ayhan, “Yargıtay Kararları Işığında Suç Örgütleri”, 2. Baskı, Ankara, 2025, s. 148.
[9] “Tüm sanıkların örgüt lideri olarak kabul edildiği, örgüt üyesinin bulunmadığı, F, T ve F‘ın dede, oğul ve torun oldukları, aralarındaki akrabalık ilişkisiyle tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, örgüt oluşturmak için sanık sayısının yeterli ve sanıkların bazı olaylar açısından aralarında iştirak iradesinin bulunduğu anlaşılmış ise de, sanıkların aralarında gevşek de olsa hiyerarşik bir ilişki ile işbölümü ve suç işleme iradesinde devamlılığın saptanamadığı ve örgüt mensubu olarak kabul edilen kişiler arasında organize olmuş bir birliktelikten söz edilemeyeceği anlaşılmakla, “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı gözetilmeden, yüklenen suçtan sanık M hakkında mahkûmiyet kararı verilmesi, yasaya aykırıdır. Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 20. 12. 2021 tarihli, 2021/29677 esas ve 2021/29590 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[10] Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 9. 07. 2025 tarihli, 2025/3611 esas ve 2025/20682 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[11] Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 7. 07. 2025 tarihli, 2022/33224 esas ve 2025/20530 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır). Örgütün hiyerarşik yapısına dâhil olduğuna dair süreklilik ve çeşitlilik içeren herhangi bir bağlantısı tespit edilemeyen sanığın, örgütle irtibatlı Bank Asya’daki hesabında örgüt liderinin talimatı doğrultusunda işlem yapıp yapmadığının, eylemlerinin silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme suçunu oluşturup oluşturmayacağının karar yerinde tartışılarak sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken yazılı şekilde silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyetine karar verilmesi, kanuna aykırıdır. Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 7. 07. 2025 tarihli, 2022/33224 esas ve 2025/20530 sayılı kararı.
[12] Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 24. 06. 2025 tarihli, 2024/20364 esas ve 2025/18522 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır)