1-Kanunlarda yürürlük maddesi, kanunun
resmen hukuk yaşamına girdiği, alenileştiği anı gösterir. Bu
madde yeni bir kurum ve kuralın düzenlenmesinde yeterli olabilir ise de devam
eden ilişkilerde sorunu çözmez. Bu tür durumlar yönünden yürürlük maddesi değil geçiş hükümleri önem kazanır. Kanunların
zaman bakımından uygulanmasında, kanunların yürürlüğe girmesi, yürürlükten
kalkması veya yürürlüğü sırasında birbirinin halefi olan kanunlardan hangisinin
uygulanacağına ilişkin ilkelerin tespiti söz konusudur[1].
2-Genel bir ilke olarak her
kanun, ne zaman yürürlüğe gireceğine ilişkin bir düzenleme içerir. Bu; gün, ay,
yıl şeklinde belirli bir tarih olabileceği gibi “yayımı tarihi” şeklinde de
olabilir. Kanunların yürürlüğe girişi netlik taşırken yürürlüğe girmiş bir
kanunla yapılan değişikliklerin, daha önceden başlamış ve etkilerini devam
ettiren hukuki ilişki ve olgulara ne şekilde uygulanacağı konusu özel bir
değerlendirmeyi gerektirmektedir. Kimi zaman kanunun zaman bakımından
uygulanmasına ilişkin hükümlere de yer verilmektedir. Kanunların zaman bakımından uygulanması, hukuk düzeninin geneli
bakımından ya da belli bir hukuk dalı için öngörülen ve sırayla yürürlüğe giren
normlardan hangisinin somut olaya uygulanacağını belirlemeye yönelik genel ya
da özel hükümler bütünü olarak tanımlanabilir[2].
3- Kanunların zaman bakımından
uygulanmasındaki temel ilke, kanunun yürürlüğe girmesinden sonra uygulanmasıdır.
Esasen yürürlük kavramından anlaşılan husus budur. Bu ilkenin temelinde kazanılmış haklara saygı, hukuk devleti, hukuki
güvenlik ve güvenin korunması gibi temel hukuk ilkeleri bulunur. Bu ilke
yürürlüğe konulmuş bir kanunun geçmişte olup bitmiş olaylara uygulanmayacağı
anlamını da taşır[3].
4– Kanunların zaman bakımından
uygulanması maddi hukuka ilişkin kanun değişiklikleri ile yargılama (usul)
hukukuna ilişkin kanun değişiklikleri bakımından da ayrıma tâbi tutulmaktadır. Kural olarak maddi hukuka ilişkin kanun
değişiklikleri sadece yürürlüğe girmelerinden sonra ortaya çıkan hukuki olgu ve
ilişkilere uygulanır. Yürürlüğünden önce ortaya çıkan olaylar ve hukuki
ilişkiler, ortaya çıktıkları tarihte yürürlükte bulunan kanun hükümlerine
tâbidir. Böylelikle kanun geriye yürütülmemiş ve özellikle hukuki işlemi yapan
kişi ya da kişilerin, işlem tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükümleri
çerçevesinde ulaşmayı düşündükleri hedefler konusunda belirsizlik yaratılmamış
olur[4].
5- Hukuk devleti en kısa tanımıyla,
“vatandaşların hukuki güvenlik içinde bulundukları, devletin eylem ve
işlemlerinin hukuk kurallarına bağlı olduğu bir sistemi anlatır.” Hukuki
güvenlik ilkesi ise bir toplumda bireylerin bağlı oldukları hukuk kurallarını
önceden bilmeleri, davranış ve tutumlarını bu kurallara göre güvenle düzene
sokabilmeleri, başka bir ifadeyle ilgililerin hukuki durumun süreceğine olan
inancı dolayısıyla hayal kırıklığına uğratılmaması anlamına gelir. Dolayısıyla
hukuki güvenlik ilkesi, hukuk devletinin olmazsa olmaz koşuludur[5].
6- Hukuki güvenlik ilkesi, Türk
hukukunda belirli bir maddede düzenlenmemiş olmakla birlikte genel olarak
Anayasanın tamamında egemen olan bir ilke olduğu söylenebilir. Nitekim hem
öğretide hem de birçok yargı kararında hukuk devletinin unsurlarından birisi
olarak da kabul görmektedir. Genel olarak hukuk kurallarında sık sık yapılan
değişikliklerle hukuki istikrarı ortadan kaldıran kuralların getirilemeyeceğine
ilişkindir. Geriye yürümezlik ilkesinin istisnası oluşturan hâllerde yani
geriye yürüyen kuralların uygulanması sırasında kazanılmış haklara
dokunulmamasını, böylece temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmasını
amaçlamaktadır[6].
7- Anayasa Mahkemesi kanunların zaman
bakımından uygulanması ile ilgili olarak kanunların kamu yararı ve kamu
düzeninin gerektirdiği özel durumlar dışında, ilke olarak yürürlük tarihinden
sonraki olay, işlem ve eylemlere uygulanmak üzere çıkarıldığını ve daha önceki
olay, işlem ve eylemlerin kanunun etki alanı dışında kaldığını, sonradan
yürürlüğe giren kanunların daha önceki ve kesinleşmiş hukuksal durumlara etkili
olmamasının hukukun genel ilkelerinden olduğunu ifade etmiştir[7].
Hukukun
kesinliği ve belirliliği ilkeleri kanunların uygulanmasına ışık tutmalıdır.
8- Hukuk kuralları kural olarak geriye yürümez.
Hukuk kurallarının geri yürümezliği ilkesi, fiili ve hukuki durumların cereyan
ettiği sırada mevcut hükümlere göre tamamlanmış işlemlere bağlanması ile
kurulan düzenin ve dengelerin altüst olmasının neden olacağı güvensizlik ve
karmaşa ortamına yol açmamak ve özellikle kazanılmış haklara zarar verilmesinin
önüne geçmek esasına dayanır. Hukuk devletinin temel unsurları arasında
“kazanılmış haklara saygı” da yer almaktadır. Hukuk devleti, kazanılmış hakları
korumakta duyarlı davranarak hukukun temel ilkelerine bağlılığını kanıtlar.
Hukuk devleti, aynı zamanda bireylerin haksızlıktan korunmasını ve mutluluğunu
amaç edinir. Hukuk devletinin temel öğelerinden biri de güvenilirliktir. Hukuk devleti, tüm eylem ve işlemlerinde
yönetilenlere en güçlü ve en kapsamlı şekilde hukuksal güvence sağlayan
devlettir. Hukuki güvenliğin amacı ve hedefi, bireylerin temel hak ve
özgürlüklerinin güvence altına alınmasıdır[8].
9-
Usul hukuku alanında geçerli temel ilke ise yargılamaya ilişkin usul
hükümlerinin derhal yürürlüğe girmesidir. Bu ilkenin benimsenmesinin nedeni ise
bu kanun hükümlerinin kamu düzeni ile yakından ilgili olduğu, daima eskisinden
daha iyi ve amaca en uygun olduğu fikri ile kanun koyucunun, fertlere ait olan
hakların yeni usul hükümleri ile daha önce yürürlükte olan kanundan daha iyi ve
daha adil bir şekilde korunacağına ilişkin inancıdır[9].
10- HMK’nın “Zaman
bakımından uygulanma” başlığını taşıyan 448/1. maddesi de “Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl
uygulanır”, hükmünü içermektedir. Görüldüğü gibi derhâl uygulanma ilkesi
HMK’da da açıkça benimsenmiştir. Bu madde hükmüne göre kanunda aksine bir
düzenleme getirilmediği takdirde yeni usul hükümlerinin tamamlanmış usul
işlemlerine bir etkisi olmayacak, önceki kanuna veya hükümlere göre yapılmış ve
tamamlanmış olan işlemler geçerliliğini koruyacaktır. Buna karşın tamamlanmamış
usul işlemleri yeni kanun hükümlerine göre yapılacaktır (Hukuk Genel Kurulu,
30.04.2025 tarihli ve 2024/11-816 esas, 2025/265 sayılı karar.
11– Bir usul işlemi yargılama
sırasında yapılmaya başlanıp tamamlandıktan sonra yeni bir usul kuralı
yürürlüğe girerse, söz konusu işlem geçerliliğini korur. Diğer bir
ifadeyle, tamamlanmış usul işlemleri,
yeni yürürlüğe giren usul hükmünden (veya kanunundan) etkilenmez. Buna karşın, bir usul işlemine başlanmamış veya başlanmış
olup da henüz tamamlanmamış ise yeni usul hükmü hemen yürürlüğe gireceğinden
etkilenir. Çünkü usule ilişkin kanunlar -tersine bir kural benimsenmediği
takdirde- genel olarak hemen etkili olup uygulanırlar[10]. Diğer bir ifadeyle, usule ilişkin düzenlemeler
derhal yürürlüğe girmekte olup önceki işlemler ise geçerliliğini korumaktadır.
12- Medeni usul hukuku şekli bir hukuk
dalıdır. Hukuk yargılaması davanın açılmasından başlayıp hükmün kesinleşmesine
kadar devam eden bir süreci kapsar. Usul işlemleri yargılamayı başlatan
sürdüren ve sona erdiren, bir kısmı taraflarca bir kısmı mahkemece yapılan
işlemler olup dava, dava dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlayan ve bir
kararla (veya hükümle) sonuçlanıncaya kadar devam eden çeşitli usul
işlemlerinden ve aşamalarından oluşmaktadır. Usul ilişkisi davanın açılması ile
başlar ve mahkemece verilecek nihai karara kadar diğeri ile irtibatlı olsa bile
her biri müstakil bir varlığa sahip olan birtakım işlemlerden oluşur. Davayı
tek bir işlem saymaya imkân yoktur. Yargılama sırasındaki her usul işlemi, ayrı
ayrı ele alınıp değerlendirmeye tâbi tutulmalıdır. Yargılamanın her bir
kesitinde yapılan usul işlemi tamamlanmış ise artık o işlemin tekrarı mümkün
olmayıp sonradan yapılan bir düzenleme bu usul işlemlerini geçersiz
saymayacaktır[11].
13-
Mahkeme kararının istinafa veya temyize tabi olup olmadığı kanunlarda açıkça
belirtildiği gibi mahkeme kararlarında da olağan yasa yollarına hangi sürelerde
hangi yöntemle başvurulacağı belirtilmek zorundadır. Aksi durum adil yargılama hakkının ihlali
niteliğinde olup adalete erişimi engellemektedir.
14.
Kural olarak, ilk derece mahkemelerinin vermiş oldukları bütün kararlar
istinaf edilebilir. Kural istinaf olup kesinleşme istisnadır. İlk derece mahkemelerince verilen hangi kararlara
karşı istinaf yoluna başvurulabileceği HMK’nın 341. maddesinde belirtilmiş olup
mal varlığına ilişkin davalar bakımından miktar ve değerine göre her yıl
güncellenen parasal bir sınır da getirilerek miktar ve değeri kanunda
belirtilen sınırı geçmeyen kararların kesin olduğu kabul edilmiştir. Benimsenen
yargı politikası kapsamında adil yargılama hakkının ihlali kapsamında olmamak üzere
iki dereceli yargılamanın yeterli güvence teşkil ettiği düşüncesiyle HMK’nın
362. maddesinde sayılan iş ve davalar hakkında bölge adliye mahkemelerince
verilen kararlara karşı temyiz yolu kapalı tutulmuştur.
15- İlk derece
mahkemelerinin aşağıdaki kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulabilir: a)
Nihai kararlar. b) İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinin reddi kararları,
karşı tarafın yüzüne karşı verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları,
karşı tarafın yokluğunda verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarına
karşı yapılan itiraz üzerine verilen kararlar.
16- Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 352. Maddesine göre, bölge
adliye mahkemesi hukuk dairesince dosya üzerinde yapılacak ön inceleme sonunda
incelemenin başka bir dairece veya bölge adliye mahkemesince yapılmasının
gerekli olması, kararın kesin olması, başvurunun süresi içinde yapılmaması,
başvuru şartlarının yerine getirilmemesi, başvuru sebeplerinin veya
gerekçesinin hiç gösterilmemesi hâllerinden birinin tespiti durumunda öncelikle
gerekli kararın verileceği, eksiklik bulunmadığı anlaşılan dosyanın incelemeye
alınacağı belirtilmiştir. İstinaf yoluna başvuru süresi iki haftadır. Bu süre, ilamın
usulen taraflardan her birine tebliğiyle işlemeye başlar. İstinaf yoluna
başvuru süresine ilişkin özel kanun hükümleri saklıdır.İstinaf
dilekçesi, kanuni süre geçtikten sonra verilir veya kesin olan bir karara
ilişkin olursa, kararı veren mahkeme istinaf dilekçesinin reddine karar verir
ve 344 üncü maddeye göre yatırılan giderden karşılanmak suretiyle ret kararını
kendiliğinden ilgiliye tebliğ eder. Bu ret kararına karşı tebliği tarihinden
itibaren iki hafta içinde istinaf yoluna başvurulabilir. İstinaf yoluna
başvurulduğu ve gerekli giderler de yatırıldığı takdirde dosya, kararı veren
mahkemece yetkili bölge adliye mahkemesine gönderilir. Bölge adliye mahkemesi
ilgili dairesi istinaf dilekçesinin reddine ilişkin kararı yerinde görmezse,
ilk istinaf dilekçesine göre gerekli incelemeyi yapar. İstinaf dilekçesi, kararı veren mahkemece
karşı tarafa tebliğ olunur. Karşı taraf, tebliğden itibaren iki hafta içinde cevap dilekçesini kararı veren mahkemeye veya bu
mahkemeye gönderilmek üzere başka bir yer mahkemesine verebilir. Kararı veren mahkeme, dilekçeler verildikten veya bunun
için belli süreler geçtikten sonra, dosyayı dizi listesine bağlı olarak ilgili
bölge adliye mahkemesine gönderir. İstinaf
dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf, başvurma hakkı bulunmasa veya başvuru
süresini geçirmiş olsa bile, vereceği cevap dilekçesi ile istinaf yoluna
başvurabilir. İstinaf yoluna asıl başvuran taraf, buna karşı iki hafta içinde cevap
verebilir. İstinaf yoluna başvuran, bu talebinden feragat eder veya talebi
bölge adliye mahkemesi tarafından esasa girilmeden reddedilirse, katılma yolu
ile başvuranın talebi de reddedilir.Taraflar, ilamın kendilerine tebliğinden önce, istinaf yoluna başvurma
hakkından feragat edemez. Başvuru
yapıldıktan sonra feragat edilirse, dosya bölge adliye mahkemesine gönderilmez
ve kararı veren mahkemece başvurunun reddine karar verilir. Dosya, bölge
adliye mahkemesine gönderilmiş ve henüz karara bağlanmamış ise başvuru feragat
nedeniyle ret edilir.
17– Duruşma yapılmadan verilecek kararlar ise HMK’nın 353. Maddesinde
1) Ön
inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa;
a)
Aşağıdaki durumlarda bölge adliye mahkemesi, esası incelemeden kararın
kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren
mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine
ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak
karar verir:
aa) Davaya bakması yasak olan hâkimin karar vermiş
olması.
ab)
İleri sürülen haklı ret talebine rağmen reddedilen hâkimin davaya bakmış
olması.
ac) Mahkemenin görevli ve yetkili olmasına
rağmen görevsizlik veya yetkisizlik kararı vermiş olması veya mahkemenin
görevli ya da yetkili olmamasına rağmen davaya bakmış bulunması.
ad)
Diğer dava şartlarına aykırılık bulunması.
ae)
Mahkemece usule aykırı olarak davanın veya karşı davanın açılmamış sayılmasına,
davaların birleştirilmesine veya ayrılmasına karar verilmiş olması.
af) Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili
olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması
ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.
b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla
ilgili olarak;
ba)
İncelenen mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu
anlaşıldığı takdirde başvurunun esastan reddine,
bb)
Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata
edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya
kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında,
bc)
Yargılamada bulunan eksiklikler duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte
ise bunların tamamlanmasından sonra başvurunun esastan reddine veya yeniden
esas hakkında, duruşma yapılmadan karar
verilir.” şeklinde düzenlenmiştir[12].
18- Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 355. maddesine göre de istinaf
incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Ancak bölge adliye mahkemesi kamu
düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir. HMK’nın 356.
maddesi ise 353. maddede belirtilen hâller dışında incelemenin duruşmalı olarak
yapılacağını hükme bağlamış, maddenin 7251 sayılı Kanun’un 36. maddesi ile
eklenen 2. fıkrasında da duruşma sonunda bölge adliye mahkemesinin istinaf
başvurusunu esastan reddetmek veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak
yeniden hüküm kurmak dâhil gerekli kararları vereceği hüküm altına alınmıştır[13].
19– Genel olarak ilk derece
mahkemesinin vakıalar, vakıaların ispatı için ileri sürülen ve toplanan delillerin
değerlendirilmesi, yargılama usulü ve hukukun uygulanması ile ilgili
noktalardaki kabulüne ilişkin eksiklik ya da yanlışlıklar sebebi ile istinaf
kanun yoluna başvurulabileceği sonucu çıkmaktadır. Diğer bir ifadeyle, vakıaların tespit ve değerlendirilmesindeki
hatalar ile hukukun uygulanmasından kaynaklanan yanlışlıklar istinaf sebebi
olacaktır[14].
20- İstinaf bir kanun yolu olmakla
birlikte temyiz yolundan farklı olarak ilk derece mahkemesi kararının
denetlenmesi yanında aynı zamanda gerektiğinde yeni bir yargılama yapılması ve
hüküm mahkemesi gibi karar verilmesi söz konusudur[15]. İstinaf hem maddi hem de hukuki denetim kanun
yoludur.
21. İlk derecedeki tahkikatın
amacı uyuşmazlıkla ilgili tarafların delillerini toplayıp değerlendirdikten
sonra uyuşmazlığı çözüp karar bağlamak iken temyiz incelemesinin amacı
denetimdir. İstinafta ise hem ilk derece mahkemesinin gerçekleştirdiği tahkikat
denetlenir, hem de gerekirse yeniden inceleme yapılarak karar verilir. Zira
istinaf yolunda sadece hukuki denetim değil aynı zamanda maddi vakıa denetimi
de yapılmaktadır. Bu açıdan istinaf incelemesi ne tam olarak ilk derece
yargılamasına ne de temyiz incelemesine benzememektedir[16].
22. İstinaf olağan kanun yolunda
dar ve geniş istinaf sistemi olmak üzere iki sistem öngörülmüştür. Geniş
anlamda istinaf sisteminde ilk derece yargılamasındaki gibi yeniden inceleme
yapılmakta, maddi mesele, ortaya çıkan değişiklikler herhangi bir sınırlamaya
tâbi olmaksızın ileri sürülen yeni delil ve olaylar yeniden ele alınarak
incelenmekte ve yargılama adeta baştan sona tekrarlanmaktadır. Dar anlamda
istinaf sisteminde ise; ilk yargılamadaki her şey yenilenmemekte, ilk yargılama
baştan sona aynen tekrarlanmayarak ileri sürülen sebepler kapsamında maddi olay
incelemesi yapılmakta ve kural olarak özellikle ilk derece mahkemesinde ileri
sürülmeyen hususlar incelenmemektedir. Yani dar anlamda istinaf sisteminde
verilen kararın ileri sürülen hususlar çerçevesinde maddi ve hukuki denetimi
yapılmaktadır. Hukukumuzda dar anlamda istinaf sistemi kabul edilmiş olup istinaf
incelemesinin kapsamını HMK’nın 355. maddesi belirlemiştir. Bu madde hükmü
dikkate alındığında kamu düzenine
aykırılık hâlleri dışında istinaf dilekçesinde belirtilen istinaf sebepleri ile
sınırlı olarak inceleme yapılır; istinaf sebebi ile bağlı kalınmak kaydı ile bu
konudaki delillerin toplanması ve incelenmesi söz konusu olur. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama
tümüyle tekrarlanmayıp sadece yanlışlık ya da eksiklik tespit edilen noktalarda
yargılama yapılarak deliller toplanıp değerlendirildikten sonra kararın
düzeltilmesi sağlanmaktadır. Nitekim HMK’nın 357. madde hükmüne göre, bölge
adliye mahkemesince resen göz önünde tutulacak hususlar ile ilk derece
mahkemesinde usulüne uygun olarak gösterildiği hâlde incelenmeden reddedilen
veya mücbir bir sebeple gösterilmesine olanak bulunmayan deliller dışında, ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen
iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni delillere dayanılamaz[17].
23- Bölge adliye
mahkemesince yapılacak istinaf incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi
kararının usul ve esas yönünden hukuka
uygun olduğu kanaatine varılması hâlinde istinaf başvurusunun esastan reddine
karar verilecektir (HMK m. 353/1-b). Duruşma yapılmasına gerek olmayan
HMK’nın 353. maddesinin (a) fıkrasının 1 ilâ 6. bentleri arasında düzenlenen
usule ilişkin hataların bulunduğu durumlarda bölge adliye mahkemesi ilk derece
mahkemesinin kararını kaldırıp dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesine karar
verir. Bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunda ileri sürülen sebeplerin
doğru olduğuna kanaat getirirse bu durumda ilk derece mahkemesi kararını
kaldırarak yeniden esas hakkında hüküm kurar. Ayrıca yargılamada eksiklik
bulunmamakla beraber kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden
yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde
hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında karar verir[18].
24- Bölge adliye mahkemesi
kararının hangi hususları içermesi gerektiği HMK’nın 359. maddesinde
düzenlenmiş olup maddenin devam eden fıkralarında ise hükmün sonuç kısmında
gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin taleplerden her biri
hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra
numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi
gerektiği; başvurunun esastan reddi kararında ileri sürülen istinaf
sebeplerinin özetlenmesi ve ret sebeplerinin açıklanması kaydıyla kararın hukuk
kurallarına uygunluk gerekçesinin gösterilmesi ile yetinilebileceği hükme
bağlanmıştır[19].
İstinaf bölümünde aksine hüküm
bulunmayan hâllerde ise ilk derece mahkemesinde uygulanan yargılama usulü,
bölge adliye mahkemesinde de uygulanacaktır (HMK’nın 360).
25- Kanun yollarına ilişkin yasal
düzenlemeler incelendiğinde başvurunun öncelikli koşulu, aleyhine kanun yoluna
başvurulan karar hakkında kanun yolunun öngörülmüş olmasıdır. Mahkeme
kararlarının denetlenmesini talep hakkı, evrensel bir hukuk ilkesi olan adil
yargılanma hakkının ve hak arama hürriyetinin birer gereği olarak kabul
edilmekte ise de kanun koyucu tarafından bütün mahkeme kararlarına karşı bu hak
kabul edilmemiş ve bazı sınırlamalar getirilerek, üst yargı denetimi kapalı
tutulmuştur[20].
26- Mahkeme kararının
temyiz edilip edilemeyeceği kanun tarafından belirlendiğinden mahkemenin kanuna
göre temyiz edilemeyecek olan bir kararın temyiz edilebileceğini kararında
göstermesi o kararın (hükmün) temyiz incelemesinin yapılmasını sağlamaz. Bir kararın temyizine önce kanunun cevaz
vermesi gerekmektedir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda bazı hususlarda
istinaftaki hükümlerin temyizde kıyasen uygulanacağı belirtilmiştir (HMK m.
366). Bunlar 343 ilâ 349 ve 352. madde hükümleridir. Kıyas yoluyla temyizde de
uygulanması gereken HMK’nın “Ön inceleme” başlıklı 352. maddesinde Bölge Adliye Mahkemesince yapılacak ön
inceleme sonucunda incelemenin başka bir dairece veya bölge adliye mahkemesince
yapılmasının gerekli olması, kararın kesin olması, başvurunun süresi içinde
yapılmaması, başvuru şartlarının yerine getirilmemesi ve başvuru sebeplerinin
veya gerekçesinin hiç gösterilmemesi söz konusu olduğunda gerekli kararın
verileceği belirtilmiştir[21].
27-
Temyizdeki
ön inceleme konusunda, istinaftaki ön inceleme hükümlerine atıf yapıldığından
Yargıtay ilgili dairesince dosya, davanın dairenin iş bölümüne girip girmediği,
temyiz kabiliyetinin bulunup bulunmadığı, temyiz isteminin süresinde olup
olmadığı bakımından, ayrıca temyiz şartlarıyla ve diğer usule ilişkin
eksiklikleri yönünden ön incelemeye tâbi tutularak temyiz incelemesinin esastan
yapılmasına engel olan eksikliğin saptanması hâlinde gerekli karar verilir (HMK
m.366 atfıyla HMK m.352 ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu m.40; Yargıtay İç
Yönetmeliği m.18). Bu ön inceleme, esasen kararı temyiz edilen mahkeme
tarafından incelenmesi gereken hususlardır. Ancak kararı veren mahkemenin bu ön
incelemeyi doğru yapmaması neticesinde Yargıtay yeniden inceleme yaparak karar
vermektedir[22].
28- Hukuk mahkemeleri tarafından verilen
nihai kararların maddi ve hukuksal yönden yeniden incelenip denetlenebilmesi
için başvuruya konu karar hakkında, olağan kanun yolunun açık tutulmuş olması
gerekmektedir. Aksi hâlde başvuru yapılsa dahi kanun yolu mahkemesi öncelikle
başvuru koşullarının mevcut olup olmadığını inceleyeceğinden gerekli koşulu taşımayan
başvuruyu salt bu nedenle reddedecektir[23].
29- Temyiz sebepleri
HMK’nın 371. maddesinde sayılmıştır. Bunlar; hukukun veya taraflar arasındaki
sözleşmenin yanlış uygulanmış olması, dava şartlarına aykırılık bulunması,
taraflardan birinin davasını ispat için dayandığı delillerin kanuni bir sebep
olmaksızın kabul edilmemesi ve karara etki eden yargılama hatası veya
eksiklikler bulunması olarak belirtilmiş olmakla birlikte aynı Kanun’un 369.
maddenin 1. fıkrasındaki hüküm gereğince Yargıtay tarafların ileri sürdükleri
temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer
hususları da inceleyebilir[24].
30- Yargıtay taraflarca ileri
sürülen veya kendisinin tespit ettiği temyiz sebeplerini yerinde görürse bozma
kararı verecektir. Ancak bozma kararı, bölge adliye mahkemesinin ilk derece
mahkemesi tarafından verilen kararı kaldırıp düzelterek verdiği bir karar veya
ilk derece mahkemesi kararını kaldırıp davanın esası hakkında yeniden verdiği
bir karara ilişkin ise dosya kararı vermiş olan bölge adliye mahkemesine veya
uygun görülen başka bir bölge adliye mahkemesine gönderilecektir (6100 sayılı
Kanun m. 373/2).
33- Yargıtay’ın bozma kararı bölge adliye mahkemesi
tarafından verilen istinaf başvurusunun esastan reddi kararına ilişkin ise
bölge adliye mahkemesi kararı kaldırılarak dosya, kararı veren ilk derece
mahkemesine veya uygun görülecek diğer bir ilk derece mahkemesine, kararın bir
örneği de bölge adliye mahkemesine gönderilir (HMK m. 373/1).
34- Adil yargılanma hakkını (Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi m. 6; Anayasa m. 36/1) karakterize eden ana öge konumundaki
hakkaniyete uygun yargılamanın gerçekleşebilmesinin ayrılmaz parçası silahların
eşitliği ilkesidir. Adil yargılanma hakkının unsurlarından olan silahların
eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı
koşullara tâbi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir
duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde
dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir (Yaşasın Aslan, B. No:
2013/1134, 16.05.2013, § 32). Kural olarak başvurucular, davanın karşı tarafına
tanınan bir avantajın kendisine zarar vermiş olduğunu veya bu durumdan olumsuz
etkilendiğini ispat etmek zorunda değildir. Taraflardan birine tanınan,
diğerine tanınmayan avantajın fiilen olumsuz bir sonuç doğurduğuna dair delil
bulunmasa da silahların eşitliği ilkesi ihlâl edilmiş sayılabilir (Hüseyin
Sezen, B. No; 2013/1793, 18.09.2014, § 37).
35. Devletin, kendisi taraf olsun ya da
olmasın, davanın taraflarından birini diğerine nazaran önemli ölçüde avantajlı
hâle getiren kanuni düzenlemeler yapması, silahların eşitliği ilkesi ve
dolayısıyla yargılamanın hakkaniyete uygun yürütülmesi kuralına aykırılık
oluşturur. Diğer bir ifadeyle yasama organının, yargılamadaki
taraflardan birinin lehine sonuç doğuracak şekilde kanun çıkarttığı durumlarda,
davanın taraflarının eşit konumda olduğu söylenemez. Bunun için yargısal süreci
etkilediği iddia edilen düzenlemenin taraflardan birinin davadaki başarı
şansını önemli ölçüde azaltması, ortaya çıkan bu sonuç ile kanuni düzenleme
arasında bir illiyet bağı bulunması ve bu illiyet bağını kesen veya zayıflatan
başka etken ortaya çıkmamış olması gerekir (Zelaye Şanlı, B. No: 2012/931,
26.06.2014, § 72). Aynı durumdaki
kişiler yönünden benzer bir olay nedeniyle farklı sonuçlara varılması eşitlik
ve hakkaniyet ilkeleri ile bağdaştırılamaz[25].
36. Medeni yargının konusu,
hukuk mahkemelerinin özel hukuk alanındaki yargısal faaliyetleridir. Bu yargı
ile meşgul olan yargı koluna “medeni
usul hukuku” denir ve medeni yargı “çekişmeli yargı” ve
“çekişmesiz yargı” olmak üzere ikiye ayrılır. Çekişmeli yargı ile
çekişmesiz yargı arasındaki farkı belirten en önemli ölçü “çekişme
yokluğu” kıstasıdır[26]. Buna göre çekişmeli
yargı; bir ihtilâf (çekişme), uyuşmazlık, iddia ve karşı iddia hakkında karar
verilmesi talebi ile açılan davalarla meşgul olur. Buna karşılık, çekişmesiz
yargıya tâbi işlerde ilgililer arasında kural olarak bir ihtilâf (çekişme,
uyuşmazlık) yoktur. Yani çekişmesiz yargıda mahkeme, ilgililer arasında mevcut bir
ihtilâf hakkında karar vermez. Bu kıstasa göre, mahkemelerin baktığı ve
ilgililer arasında ihtilaflı olmayan bütün işler çekişmesiz yargı işidir[27].
37- Çekişmesiz yargı Türk
hukukunda ilk kez 6100 sayılı Kanun’un 382 ilâ 388. maddeleri arasında
düzenlenmiş olup, hukukumuzda çekişmesiz yargının kanunla düzenlenmesinden önce
ilmî ve kazaî içtihatlarla çekişmesiz yargının varlığı dile getirilmiştir[28]. (6100 sayılı Kanun’un
382/1 maddesinde çekişmesiz yargının genel çerçevesi belirlendikten sonra
çekişmesiz yargı işlerinin neler olduğu, 382/2. maddesinde mümkün olduğunca
sayılarak belirtilmiştir. Dolayısıyla 6100 sayılı Kanun’un 382/2 maddesindeki
sayma tahdidi olmayıp bu maddede belirtilmeyen işler aynı maddenin 1.
fıkrasında belirtilen kriterlere uyduğu takdirde çekişmesiz yargı işi olarak
kabul edilir[29].
38. 1) Çekişmesiz yargı, hukukun, mahkemelerce, aşağıdaki üç ölçütten birine veya birkaçına göre
bu yargıya giren işlere uygulanmasıdır: a) İlgililer arasında uyuşmazlık
olmayan hâller) İlgililerin, ileri sürülebileceği herhangi bir hakkının
bulunmadığı hâller. c) Hâkimin resen harekete geçtiği hâller.
(2) Aşağıdaki işler çekişmesiz yargı işlerinden sayılır: a)
Kişiler hukukundaki çekişmesiz yargı işleri: 1) Ergin kılınma .2) Ad ve
soyadın değiştirilmesi. 3) Ölüm karinesi sebebiyle (ilgili yerin mülkî amirinin
emriyle) nüfus kütüğüne ölü kaydı düşülen kişinin sağ olduğunun tespiti. 4)
Gaiplik kararı. 5) Kişisel durum sicilindeki kaydın düzeltilmesi. b) Aile hukukundaki çekişmesiz yargı işleri:
1) Henüz evlenme yaşında olmayanların evlenmesine izin verme. 2) Gaiplik
nedeniyle evliliğin feshi. 3) Evlendirme memurunun, evlenme başvurusunu ret
kararına karşı yapılan itiraz. 4) Yeniden evlenmede bekleme süresinin hâkim
tarafından kaldırılması. 5) Terk eden eşin ortak konuta davet edilmesi. 6) Eşlerden birinin, evlilik birliğini tek başına
temsil etmek konusunda yetkili kılınması. 7) Aile konutu ile ilgili
işlemler için diğer eşin rızasının sağlanamadığı hâllerde hâkimin müdahalesinin
istenmesi. 8) Mevcut mal rejiminin eşlerden birinin veya alacaklıların
talebiyle mal ayrılığına dönüştürülmesi ve sebeplerin ortadan kalkması hâlinde
mal ayrılığından eski rejime geri dönülmesi. 9) Paylaşmalı mal ayrılığında
boşanma veya evliliğin iptali hâlinde, aile konutu ve ev eşyasını hangi eşin
kullanmaya devam edeceği hakkında karar verilmesi. 10) Sağ kalan eşe aile konutu üzerinde ve ev eşyası üzerinde mülkiyet
veya intifa hakkı tanınması. 11) Mal ortaklığında eşlerden birinin
mirası reddine izin verilmesi. 12) Ana babaya çocuğun mallarından bir kısmını
çocuğun bakım ve eğitimi için sarf etme izninin verilmesi. 13) Velayetin
kaldırılması, velayetin eşlerden birinden alınarak diğerine verilmesi ve
kaldırılan velayetin geri verilmesi. 14) Hâkimin çocuğun mallarının yönetimine
müdahale etmesi ve çocuğun mallarının yönetiminin kayyıma devri. 15) Evlilik
sona erince velayet kendisinde kalan eşin, hâkime çocuğun malları hakkında
defter sunması. 16) Aile yurdunun kurulmasına izin verilmesi, kuruluşun tebliğ
ve ilanı, kapatılması hâlinde tapu sicilindeki şerhin silinmesine izin
verilmesi, taşınmazın bizzat malik veya ailesi tarafından kullanılması şartına
geçici olarak istisna tanınması. 17) 14/1/1998 tarihli ve 4320 sayılı Ailenin
Korunmasına Dair Kanuna göre aile mahkemesi hâkimi tarafından karar verilecek
tedbirler. 18) Çocuk hâkimi tarafından, çocuğun anası, babası, vasisi, bakım ve
gözetiminden sorumlu kimse, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ve
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya resen çocuklar hakkında koruyucu ve
destekleyici tedbir kararı alınması. 19) Vesayet işleri. c) Miras
hukukundaki çekişmesiz yargı işleri: 1) Sulh
hâkimi tarafından resmî vasiyetname düzenlenmesi; el yazısı ile vasiyetnamenin
sulh hâkimi tarafından saklanması; sözlü vasiyetname tutanağının sulh veya
asliye mahkemesine tevdiî. 2) Vasiyeti yerine getirme görevlisine
görevinin bildirilmesi. 3) Vasiyeti yerine getirme görevlisinin tereke malları
üzerinde tasarruf etmesine izin verilmesi. 4) Gaibin mirasçılarına, gaibe düşen
miras payının teslim edilmesi. 5) Tereke mallarının korunması ve hak
sahiplerine ulaşmasını sağlamak için önlem alınması. 6) Mirasçılık belgesi
verilmesi. 7) Terekenin yazımı işleminin sona erdiğinin mirasçılara
bildirilmesi, mirasın reddi beyanının tespiti ve tescili; mirasın reddinin,
mirası reddeden kişiden sonra gelen mirasçılara bildirilmesi; mirasın reddi
süresinin uzatılması. 8) Terekenin resmî defterinin tutulması. 9) Sulh
hâkiminin özellikleri olan eşyanın mirasçılardan birine tahsis edilmesi veya
satılmasına karar vermesi. ç) Eşya hukukundaki çekişmesiz yargı işleri: 1)
Taşınmaz üzerinde taraf oluşturulmasına ve hak ihlaline sebebiyet vermeyecek
düzeltmelerin yapılması. 2) Taşınmaz rehininde alacaklı için kayyım tayini. d)
Borçlar hukukundaki çekişmesiz yargı işleri:1) Yetkisi sona eren
temsilcinin temsil belgesini mahkemeye teslimi. 2) Borçluya ifa veya teminat göstermesi
için süre verilmesi.3) Tevdi mahalli belirlenmesi veya tevdi edilemeyecek
eşyanın satılması. 4) Alacaklısı ihtilaflı olan borcun mahkemeye tevdiî. 5)
Ayıplı hayvanın bilirkişi tarafından muayenesi. 6) Mesafeli satımlarda ayıbın
tespiti veya ayıplı malın satılmasına izin verilmesi. 7) İşçiye kârdan hisse
verilmesini öngören iş sözleşmesinde, mahkemenin işverenin hesaplarını
inceleyecek bir kişi tayin etmesi. 8) Eser sözleşmesinde eserin ayıplı olup
olmadığının bilirkişiye tespit ettirilmesi. 9) Satılmak için komisyoncuya
gönderilen eşyanın hasarının tespiti. 10) Komisyoncu elindeki malın açık
artırma ile satışına izin verilmesi. e)
Ticaret hukukundaki çekişmesiz yargı işleri: 1) Ticari defterlerin zıyaı
hâlinde belge verilmesi. 2) Acentenin müvekkili hesabına teslim aldığı malın
Borçlar Kanununa göre satılması. 3) Kollektif şirketin tasfiyesinde tasfiye
memuru tayini. 4) Komanditer ortağın talebiyle şirket hesaplarını incelemek
için eksper tayini. 5) Anonim şirkette ayni sermaye konulması, tescilden
itibaren iki yıl içinde sermayenin onda birini aşan tutarda işletme
devralınması ve sermaye azaltılmasında bilirkişi raporu alınması ve mahkemenin
izni. 6) Kıymetli evrakın iptali. 7) Eşya taşımada eşyanın hasar ve eksiğinin
tespit edilmesi; teslim edilememesi hâlinde Borçlar Kanunu hükümlerine göre
satılmasına karar verilmesi; gönderilen eşyanın mahkeme marifetiyle muayenesi. 8)
Gemi ipoteğinde, malikin bulunamadığı hâllerde kayyım tayini. 9) Deniz raporu
tanzimi. 10) Kırkambar sözleşmesinde geminin hareket gününün mahkeme tarafından
tayini. 11) Navlun sözleşmesinde, boşaltma limanında malların hâl ve
vaziyetinin, ölçü, sayı ve tartısının ekspere tespit ettirilmesi. 12) Müşterek
avaryalarda dispeççi tayini ve dispecin mahkemece tasdiki. 13) Denizcilik rizikolarına
karşı sigortalarda zararın ve kapsamının belirlenmesi için bilirkişi tayini. 14)
Kooperatiflerde ayni sermayeye değer biçilmesi için bilirkişi tayini. f)
İcra ve iflas hukukundaki çekişmesiz yargı işleri: 1) İpotekli alacakta alacaklının gaipliği veya alacağı almaktan
kaçınması hâlinde, borç tutarının icra dairesine tevdi edilmesi üzerine icra
mahkemesi tarafından ipoteğin fekkine karar verilmesi. 2) Doğrudan doğruya
iflas. 3) İflasın kaldırılması. 4) İflasın kapanmasına karar verilmesi. 5) Ret
edilmiş mirasın tasfiyesinin, mirasçılardan birinin mirası kabul talebi üzerine
mahkeme tarafından durdurulması. 6) Konkordato mühleti verilmesi ve komiserin
atanması. 7) Konkordatonun tasdiki. 8) Sermaye şirketleri ve kooperatiflerin
uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırılmasında projenin ilanı ve ara dönem
denetçisinin atanması. 9) Fevkalade hâllerde, kusuru olmaksızın borçlarını
yerine getiremeyen borçluya mühlet verilmesi. g) Çeşitli kanunlardaki
çekişmesiz yargı işleri: 1) Nüfus kütüklerinin sayfa birleşim yerlerinin
asliye hukuk mahkemesince mühürlenmesi. 2) Noterlerin göreve başlarken
mahkemede yemin ettirilmeleri. 3) Noter evrak ve defterlerinden alınarak başka
yere gönderilecek örneklerin mahkeme tarafından tasdiki. 4) Kamu görevlilerinin
mahkeme huzurunda kanunen yemin etme zorunluluğunun öngörüldüğü diğer durumlar.
39. Çekişmesiz yargı işlerinde görevli mahkeme, aksine bir düzenleme
bulunmadığı sürece sulh hukuk mahkemesidir( HMK
m. 383). Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, çekişmesiz yargı işleri için
talepte bulunan kişinin veya ilgililerden birinin oturduğu yer mahkemesi
yetkilidir ( HMK m. 384). Çekişmesiz
yargı işlerinde, niteliğine uygun düştüğü ölçüde, basit yargılama usulü
uygulanır. Çekişmesiz yargı işlerinde
aksine bir hüküm bulunmadıkça resen araştırma ilkesi geçerlidir. Mahkemeler
dışındaki resmî makamlara bırakılan çekişmesiz yargı işlerinde uygulanacak
usul, ilgili özel kanunlarında belirtilen hükümlere tabidir ( HMK m. 384).
40. Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nun 382/1.
maddesinde ilgililer arasında uyuşmazlık olmayan, ilgililerin ileri
sürülebileceği herhangi bir hakkının bulunmadığı ve hâkimin resen harekete
geçtiği hâllerden birine veya birkaçına giren işler çekişmesiz yargı işi olarak
belirtilmiştir. Maddede belirtilen
“uyuşmazlık yokluğu” ölçütüne göre, çekişmesiz yargıda kural
olarak bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık söz konusu olmadığı için bir
karşı taraftan söz edilemeyeceğine göre uyuşmazlık yokluğu ölçütü ile hasım
yokluğu ölçütü aynı anlama gelir[30].
41- Çekişmeli yargının
konusunu tarafların sübjektif hakları oluşturduğu hâlde, çekişmesiz yargıda
talepte bulunan kişinin ilgili tarafa karşı ileri sürebileceği hiçbir sübjektif
hakkı bulunmamaktadır. Çekişmeli yargıda verilen hükümle davacıya objektif
hukukun kendisine bahşettiği sübjektif hakkını gerçekleştirmek için yardım
edilmektedir. Başka bir ifadeyle çekişmeli yargıda bir tarafın diğer tarafa
karşı ileri sürebileceği sübjektif hakkı bulunmaktadır[31].
42- Hâkimin resen harekete geçeceği işler,
bir işin çekişmesiz yargı işi olup olmadığının tespitinde Kanun’da belirtilen
diğer bir ölçüt olup çekişmeli yargıda muhakemeye başlama, onu ilk harekete
getirme, davacı tarafın talebiyle olur ki, bu da çekişmeli yargıda hâkim olan
“tasarruf ilkesi”nin doğal bir sonucudur. Buna göre, çekişmeli
yargıda mahkemenin resen davaya başlaması imkânsızdır. Buradan hareketle
mahkemenin resen harekete geçtiği bütün işlerin çekişmesiz yargı işi kabul
edileceği açıktır[32].
43- Çekişmesiz yargıda
verilen kararların niteliği de 6100 sayılı Kanun’un 388. maddesinde açıkça
düzenlenmiş ve kanunda aksine hüküm bulunmayan hâllerde, çekişmesiz yargı
kararlarının maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmeyeceği hüküm altına
alınmıştır. Bu nedenle kararın haksız veya hatalı görülmesi hâlinde ileri
sürülen delillere göre yeniden düzeltme talebinde bulunulabilmesi, hükmün
değiştirilebilmesi mümkündür[33].
44. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda iki temel yargılama usulü düzenlenmiştir.
Bunlar; yazılı (6100 sayılı Kanun
md. 118-186) ve basit (6100 sayılı
Kanun m. 316-322) yargılama usulleridir.
Davanın açıldığı mahkemeye veya
uyuşmazlığın niteliğine göre uygulanacak yargılama usulü farklılık
göstermektedir. Örneğin, asliye
hukuk mahkemelerinde kural olarak yazılı yargılama usulü uygulanırken, sulh
hukuk mahkemelerinde basit yargılama usulü uygulanır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Basit yargılama
usulüne tabi dava ve işler” başlıklı 316. maddesinin (g) bendi; “Diğer kanunlarda yer alan ve yazılı
yargılama usulü dışındaki yargılama usullerinin uygulanacağı belirtilen dava ve
işler basit yargılama usulüne tabidir.” şeklindeki düzenleme ile hangi dava
ve işlerin basit yargılama usulüne tabi olduğu gösterilmiştir. Bu usul, daha
çabuk sonuçlandırılması gereken, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha
kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş
daha basit, daha seri bir yargılama usulüdür.
45- Basit yargılama usulünde, dava
ve davaya cevap verilmesi yazılı yargılama usulünde olduğu gibi dilekçe ile
olur (6100 sayılı Kanun md. 317/1). Ancak dava ve cevap dilekçeleri,
yönetmelikte belirlenecek formun doldurulması suretiyle de verilebilir (6100
sayılı Kanun md. 317/4). Burada amaç, basit
işlerde avukat tutamayanlara kolaylık ve böyle bir durumda dahi dava ve cevap
dilekçelerinin bir düzen içinde mahkemeye verilmesini sağlamak, ayrıca hak
kayıplarının önüne geçmektir. Cevap süresi, dava dilekçesinin davalıya
tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak, mahkeme duruma göre, bu sürede cevap
dilekçesi verilmesi zor ise, bu süre içinde başvurulmak kaydıyla bir defaya
mahsus olarak ve iki haftayı geçmeyecek ek bir süre verebilir (6100 sayılı
Kanun m. 317/2).
46- Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 317. maddesinin 3. fıkrası uyarınca,
basit yargılama usulünde, dava ve cevap dilekçesi dışında cevaba cevap ve
ikinci cevap dilekçesi verilmez. Bu çerçevede, taraflar dilekçeleriyle
birlikte, tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da
belirterek bildirmek, ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve
başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de, bunların
bulunabilmesini sağlayacak bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadırlar.
Dilekçe sayısı, bu usulde görülecek işlerin basit olması ve kısa sürede karara
bağlanmasını sağlamak amacıyla sınırlandırıldığından, birer defa dilekçe vermek
durumunda olan tarafların daha dikkatli davranmaları gerekmektedir.. Basit
yargılama usulünde iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı,
yazılı yargılama usulünden farklı olarak dava açılmasıyla ve cevap dilekçesinin
mahkemeye verilmesiyle başlar (6100 sayılı Kanun m. 319). 6100 sayılı Kanun’un
“Ön inceleme ve tahkikat” başlıklı 320. maddesi uyarınca; “Mahkeme, mümkün olan
hâllerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar verir. Daha
önce karar verilemeyen hâllerde mahkeme, ilk duruşmada dava şartları ve ilk
itirazlarla hak düşürücü süre ve zamanaşımı hakkında tarafları dinler; daha
sonra tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve
anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder.”
Anılan madde gerekçesinde de söz edildiği üzere bu yargılama usulünde,
yazılı yargılama usulünden farklı olarak ön inceleme ve tahkikat işlemleri de
basitleştirilmiştir. Bu kapsamda eğer, dosya üzerinden karar verilmesi mümkünse
(örneğin, geçici hukuki korumalarda), taraflar duruşmaya çağrılmadan sadece
dilekçe ve delilleri dikkate alınarak karar verilebilir[34].
47- Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 320.
maddesinin açık düzenlemesi karşısında mahkeme, basit yargılama usulüne tabi
dava ve işlerde, dava şartları yoksa davayı usulden reddedebilir; ilk itirazlar
hakkında ya da dilekçelere eklenen deliller yeterli görülürse davanın esası
hakkında karar da verebilir. Dilekçeler aşamasının tamamlanmasından sonra,
tarafların dilekçelerine ekledikleri ya da ilgili yerlerden getirtilmesini
istedikleri delillerin toplanması ile mahkemece tarafların iddia ve savunmaları
ile delilleri incelenmiş olacaktır. Bu nedenle ön inceleme duruşması yapılmadan
dosya üzerinden, mevcut deliller ile dava şartları ve ilk itirazlardan başka,
davanın esası hakkında da karar verilmesi mümkündür. Bu şekilde dosya üzerinden
karar verildiğinde, taraflara dava ve cevap dilekçesinin tebliği ile bu
dilekçelerinde bildirdikleri deliller toplanmış olacağından, hukuki dinlenilme
hakkının ihlal edildiğinden de söz edilemeyecektir[35].
48- Dosya üzerinden karar
verilemiyorsa, bu durumda mahkeme ön inceleme yapar. Burada da mahkeme dava
şartları ve ilk itirazların varlığını inceleyerek, hak düşürücü süreler ve
zamanaşımı süreleri hakkında tarafları dinler. Bundan sonra hâkim, tarafların
iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları
tek tek tespit ederek, tarafları sulh olmaya teşvik eder. Tarafların sulh olup
olmadıkları; sulh olmamışlarsa anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret
olduğu tutanağa yazılır ve tutanak hazır bulunanlarca imzalanır. Tahkikat bu
tutanağa göre yürütülür[36].
49- Ön incelemeden sonra
mahkeme, tarafların dinlenmesi, delillerin incelenmesi ve tahkikatın
yürütülmesi için en fazla iki duruşmada yargılamayı tamamlamak zorundadır ve duruşmaların arası da en fazla bir ay
olmalıdır (6100 sayılı Kanun m. 320/3-c.l). Basit yargılama usulünde tahkikat tamamlandıktan sonra, yazılı
yargılama usulünde olduğu gibi sözlü yargılama için ayrı bir kesit
öngörülmemiştir; bunun için ayrıca süre verilmez. Hâkim tahkikatın tamamlandığı
duruşmada, tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini
belirterek hükmünü tefhim eder[37].
50- Çekişmesiz yargı işleri
kural olarak sulh hukuk mahkemesinin
görev alanında yer aldığından ve kanun koyucu tarafından bu işlerde sadece
istinaf denetimi yapılması yeterli görüldüğünden temyize başvurulması mümkün
değildir (6100 sayılı Kanun 362/1-ç)[38].
CENK AYHAN APAYDIN
Avukat- Yazar
[1]
YCGK’nun 14.07.2025 tarihli, 2023/4-931 esas ve 2025/491 sayılı kararı (UYAP
isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[2] Sema Taşpınar Ayvaz, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Zaman
Bakımından Uygulanması, Ankara 2013, s. 40.
[3]
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu, 13.04.2018 tarihli ve 2016/2
esas, 2018/4 sayılı kararı.
[4]
YİBHGK, 2016/2 esas, 2018/4 sayılı kararı.
[5] YHGK’nun 14.07.2025
tarihli, 2023/4-931 esas ve 2025/491 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay
kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[6] YHGK’nun 14.07.2025
tarihli, 2023/4-931 esas ve 2025/491 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay
kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[7] AYM’nin 07.02.2008 tarihli, 2005/128 esas,
2008/54 sayılı kararı
[8] YHGK’nun 14.07.2025
tarihli, 2023/4-931 esas ve 2025/491 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay
kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[9] YİBHGK, 2016/2 esas,
2018/4 Karar ile Hukuk Genel Kurulu,
08.01.2012 tarihli ve 2012/13-701 esas, 2012/6 Karar sayılı kararları
[10] Saim Üstündağ, Medeni
Yargılama Hukuku, Cilt I, İstanbul 1997, s. 73-78.
[11] YHGK’nun 14.07.2025 tarihli, 2023/4-931 esas
ve 2025/491 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim
sağlayan sistemden alınmıştır).
[12] YHGK’nun 03. 04.2025
tarihli, 2023/10-814 esas ve 2025/258 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay
kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[13] YHGK’nun 03. 04.2025
tarihli, 2023/10-814 esas ve 2025/258 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay
kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[14] YHGK’nun 06.11.2018
tarihli ve 2016/22-388 esas, 2018/1607 sayılı kararı. (UYAP isimli Yargıtay
kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[15] YHGK’nun 03. 04.2025
tarihli, 2023/10-814 esas ve 2025/258 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay
kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[16] YHGK’nun 03. 04.2025
tarihli, 2023/10-814 esas ve 2025/258 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay
kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[17] YHGK’nun 03. 04.2025
tarihli, 2023/10-814 esas ve 2025/258 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay
kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[18] YHGK’nun 03. 04.2025
tarihli, 2023/10-814 esas ve 2025/258 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay
kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[19] YHGK’nun 03. 04.2025
tarihli, 2023/10-814 esas ve 2025/258 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay
kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[20] Yargıtay İçtihadı
Birleştirme Büyük Genel Kurulu, 28.04.2023 tarihli ve 2021/5 esas, 2023/2 sayılı kararı.
[21]
YCGK’nun 14.07.2025 tarihli, 2023/4-931 esas ve 2025/491 sayılı kararı (UYAP
isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[22]
YCGK’nun 14.07.2025 tarihli, 2023/4-931 esas ve 2025/491 sayılı kararı (UYAP
isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[23] YİBBGK, 2021/5 esas, 2023/2 sayılı kararı
[24] YHGK’nun 03. 04.2025 tarihli, 2023/10-814
esas ve 2025/258 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim
sağlayan sistemden alınmıştır).
[25] YHGK’nun 14.07.2025
tarihli, 2023/4-931 esas ve 2025/491 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay
kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[26] Baki Kuru, Nizasız Kaza, Ankara 1961, s. 15.
[27] Baki
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.
I, İstanbul 2001, s. 27.
[28] Baki Kuru, Medeni Usul Hukuku El Kitabı, C. II,
Ankara 2020, s.1810.
[29] YHGK’nun 14.07.2025 tarihli,
2024/11-224 esas ve 2025/467 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına
özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[30] Kuru, Nizasız Kaza, s. 20.
[31] Kuru, Nizasız Kaza, s. 33.
[32] Kuru, Nizasız Kaza, s. 34.
[33] YHGK’nun 14.07.2025
tarihli, 2024/11-224 esas ve 2025/467 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay
kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[34] YHGK’nun 14.07.2025
tarihli, 2024/11-224 esas ve 2025/467 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay
kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[35] YHGK’nun 14.07.2025
tarihli, 2024/11-224 esas ve 2025/467 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay
kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[36] YHGK’nun 14.07.2025
tarihli, 2024/11-224 esas ve 2025/467 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay
kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[37] YHGK’nun 14.07.2025
tarihli, 2024/11-224 esas ve 2025/467 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay
kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[38] YHGK’nun 14.07.2025
tarihli, 2024/11-224 esas ve 2025/467 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay
kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).